Yavaş yavaş kendi kayıp gidişimi izliyorum. Kendim olmaktan çıkıyorum. Zaten hiçbir an kendim değildim. Kelimelerin arasına saklanmış bir benliğin arta kalanlarıyla, kırıntılarıyla nefes almadan dimdik durmaya çalışarak, canı yanarak ayakta durmaya çalışıyorum,
Karanlıkta yaşamıyorum, karanlığı yaşıyorum. Ben yaşadıkça güçlü olduğumu sananlara düştükçe düşüyorum.
Canım yanıyor, söyleyemiyorum. Haykıra haykıra ağlamak, ben iyi değilim, fark et artık demek istiyorum. Ama yapabildiğim tek şey her “nasılsın?”a “merak etme, iyiyim” demek oluyor. Susamıyorum bile.
Çoktan düştüm. Ben çoktan teslimim. Neyin gövde gösterisini yapmaya çalıştığımla ilgili ne bir fikrim var ne de duygum. Sadece çığlık çığlığa onları da içime ata ata ağlıyorum.
Işık gözlerimi rahatsız ediyor. Doğru hissettirmiyor: çoktan aidiyetimi kaybettim galiba. Ben bile kim olduğumun farkında değilim. Kendimi bildim bileli hiç ben değildim. Bu beden içinde hiç mutlu değildim. Ruhum bile yabancıyken bu hayatın doğru hissettirmemesi bu yüzden galiba.
Sadece “Hiç size yetebildim mi?” diye sormak istiyorum. Hiç benim varlığımdan mutlu oldunuz mu acaba? Hep mi hayal kırıklığıydım? Hep mi iyi olmak için size yetmek isterken kendime hiç yetemedim ki! Acaba bu önemli miydi? Galiba değildi. Şimdi olduğu gibi benim aslında kim olduğum, ne istediğim, ne hissettiğim asla önemli değildi.
Sadece artık hayır demek istiyorum. Hayır, bu ait hissettirmediğiniz hayat benim hayatım. Ya da en azından öyle olmalıydı. Çünkü artık yoruldum, biraz kendime bu kadarı hak görerek. Sadece her şeyin basit bir kabustan ibaret olmasını istiyorum. Tamamının ufak bir fragman olduğunu bilmeme rağmen.
Konuk Yazar: Kainat
Elinize sağlık sayın yazar.