virginia woolf

Kendine Ait Bir Oda Kitap İncelemesi – Virginia Woolf

2

Kadın hareketinin belki de en net bir şekilde dile getirildiği ve bu alanda önemli kitaplardan biri olma özelliği taşıyan Kendine Ait Bir Oda, Virginia Woolf’un kaleme aldığı, feminist yaklaşımın her ne kadar derinlerde irdelense de okumanın belki de en kolay olduğu kitapların başında yer almaktadır. Bu denli kolay okunup anlaşılmasının elbette çok somut bir nedeni var ki o konu da “Kadın ve edebiyat.”

V. Woolf kendisinden talep edilen bir konuşma kapsamında nehir kıyısında düşünme aşamasında kadının yazabilme ortamının oluşabilmesi için onun kendine ait bir odası ve parasının olması zorunluluğunu savunmaktadır. Bu görüşünde haksız olduğunu söylemek çok da zor değil. Bu görüşü neden savunduğunun aşamalarını sunacağını, dudaklarından belki de pembe yalanlar dökülse bunların arasına harmanlanmış gerçeklerin daha baskın bir duruş sergileyip savını unutmamaları gerektiğinin direticisidir.

V. Woolf kadınların yazım dünyasında neden olmadıklarının, neden içlerinden bir Shakespeare çıkamadığının izahatını en güzel şekilde ele almaktadır. Bilginin en büyük kaynağı bir alana, İngiltere gibi bir ülke de bile erişim sağlayamadığı bir ortamda, kütüphanelere girebilmek için bir refakatçi ya da dekan tarafınca gönderilen bir tavsiye mektubu olmadan giremediği ortamda içindeki cevheri nasıl başka türlü sergileyip de gözler önüne seremez. Bu onların en büyük duvarlarından yalnızca birisi. Erkekler cinsiyetleri sayesinde diledikleri gibi erişim sağlayabildikleri bir servete sahip olduklarının farkında olmadan yaşıyorlardı. Belki de, kendi annelerinin hatta büyük annelerinin dahi neden böyle bir servetin sahibi olamadıklarını hiç düşünmeden… Kadınların avantaj sağlayabilecekleri farklı konularda avantajları olsa bile bu avantajlarını kullanma aşamasında maalesef söz sahibi değiller. Eğer gerçekten özgür olsaydı kendilerine çok yakın hissettikleri arkadaşıyla yapmış oldukları sohbetlerin ana teması arkeoloji, botanik, fizik gibi daha bilimsel bir iletişime dayalı olacağını fakat tüm bunlara fırsat bulamadan mevcut durumlarını nasıl iyileştirebileceklerini değerlendirmişlerdir. Eğer kendi cinsiyetlerinin tıpkı cinsiyetleri nedeniyle sahip oldukları servet kapsamında onların kullanımına sunulan burslar, ödüller, öğretim üyelikleri edinimi kazanıp araştırmalar yaparak kendilerini vitrine çıkartabilirlerdi.

“Cinsiyetlerden birisinin varlığı bu denli kuvvetli ve zenginken diğeri zayıf ve yoksul sualine yanıt aramıştı. Yoksulluğun bu düzen içindeki derin etkisinin ne kadar kuvvetli bir enkaz bıraktığını tüm topluluğun fark etmesin istemekteydi. Sanat yapıtlarının ortaya konulabilmesi için yetenek mi gerekli yoksa bu yoksulluğun esaretinden kurtulmak mı?” sorusunu sormaktan kendisini alı koyamayacaktır. Tüm bu zihninde yer alan kritik sorularının cevaplarını kitaplardan araştırıp çözmeye çalışır. Fakat kütüphaneye bile dilediğince erişim sağlayamaz ki…  Tüm çabalarına rağmen bulmaya çalıştığı yanıtlar onun daha da kafasını karıştıracaktır. Bunun nedeni ise kadınlar üzerine yazılan o kadar çok kitap bulunur ki resmen içinde kaybolur. Fakat olayın tam tersine bakacak olursanız erkekler tarafından yazılan bütün kitaplarda bu sorularının yanıtını bulamaz. Çünkü onlar sahip oldukları servetin ihtişamını yaşarken, karşı cinsin karşılaştığı zorlukları, yoksulluğu görmezden gelirler. Belki de işlerine böyle geldikleri içindir. Tüm bu araştırmaları kapsamında karşılaşmış olduğu bilgilerden bazılarından küçük bir alıntı: “İngiliz bir şair olan Alexsandr Pope’nin düşüncesi kapsamında çoğu kadın kişilikten yoksundur.” cümlesi karşısına çıkmaktadır. Kadınlar eğitilebilir mi yoksa eğitilemez mi, peki eğitim gibi bir şansları var mı, ruhları var mı ya da yok mu konularını topluma yöneltmiştir.  Napolyon kendi düşüncesi kapsamında kadınların eğitilemeyeceklerini söylüyordu, Goethe ise tam tersi kadınlara hayrandı, Mussolini ise duygularını nefrete kadar götürmüştü… Her birinin ayrı ayrı savı ve düşünce sistemi vardır. Fakat onu en çok öfkelendiren yapıt Dişil Cinsin Ussal, Tinsel ve Bedensel Zayıflığını ele alan Profesör X’ in kadınların, tinsel, ussal ve bedensel zayıflığını belirten keskin görüşleri ortaya koymasıydı. Onun değerlendirmesine göre bu profesör kadınlara resmen öfke duygusu besliyordu.

Bu kitapta Elizabeth döneminden başlayıp günümüze kadar uzanan süreçte kadınların içinde bulundukları psikolojik durumu, ruh hallerini, karşılaştıkları zorluklara ve imkânsız şartlarına değinmiştir. Evli kadınların eşlerinden gördüğü zulüm ne yazık ki kategori ayrımı olmaksızın elit sınıflarda olduğu gibi daha avam gruplarda da hiç utanç duyulmadan ve gayet sıradan bir durum gibi uygulanırdı. Evliliklerin temeli bile sevmek üzerine değildi ki… Bu yüzden de yapılan bu uygulamanın aksi düşünülemezdi. İnsan sevdiğine zarar veremezdi. Ortaya çıkan evliliklerin tamamı beşik kertmesi mantığı kapsamında yapılmaktaydı. Zaten evliliğin tadını çıkarmak gibi bir duygu da yaşanmaz, çünkü halen “çocuk” denebilecek yaşta olurlar. Çocukluktan çıkar çıkmaz bir mal gibi kocaya aktarırlardı. Eğer düzene itiraz edip karşı çıkmak isteyen bir kız çocuk olursa ne haddine (!) o çocuk hemen dövülür ve bir odaya kilitlenirdi. Tüm bu karmaşanın içinde hangi birey içindeki yazarı keşfedebilirdi?

Bu yazımızı da tavsiye ederiz:  Kanaviçe Kitap İncelemesi - Bahadır Yenişehirlioğlu

Bazı kadınlar direnip, tüm imkânsızlıklara göğüs gererek “Herkese ve her şeye rağmen” yazmayı başarmışlardır. Bu başarılı kadınlara aktarabilecek en büyük örnek soyluluğu ve anlayışlı bir düşünce sistemini benimsemiş eşi nedeniyle şiir yazma şansı elde edebilirmiş Lady Winchilsea’yı örnek gösterebiliriz. Her ne kadar eşi tarafından şanslı olup bu fırsatı elde edebilse de diğer erkek şairlerin alaylı ve küçümseyici davranışlarına, sözlerine engel olamayacaktır.

Yazar sonra 19. yüzyılda yazılmış olan bütün kitapları inceler. Charlotte Brontë’nin yazmış olduklarında kadının uzak diyarlara gidip farklı insanlar ile tanışma, gezerek o bölgeleri gözlemleme sonucunda da deneyimlerini aktarmanın yoksunluğunu yaşamaktadır. Bu nedenle de yazarlık kabiliyetini eksiksiz ve bütün bir şekilde dile getiremeyeceğini ne yazık ki o da anlamıştır. O dönemde kaleme alınmış olan evlerinin oturma odasında, birkaç desteden fazla kâğıt alamayacak durumdaki yoksul kadınlar tarafınca dile getirilmiştir.

V. Woolf kadın yazarların ölçütleri, yaşadığı zorlukları ve yazarların kendi hem cinslerinin yazı üzerindeki etkisi gibi farklı alanlardaki birçok detayı geniş bir şekilde ele alıyor.  Özellikle kadınların kendilerine özgü bir tarzda yazmanın önemini özellikle vurguluyor. Yazılarında dürüst ve doğal olmalarını ve ne yazacakları konusunda sınırlamalar barındıran ataerkil düzenin eleştirilesilerine karşı direnip, savunmaları gereken misyonlarının olduğunu vurgulamaktadır. Örnek vermemiz gerekirse, Jane Austen ve Emily Brontë’yi dillendirmememiz mümkündür. “Bu, her iki yazarın da övünülecek başarılarından yalnızca bir tanesidir. Hatta bu başarıyı en kusursuz ve en anlamlı olanıdır şeklinde genelleyebiliriz. Yazılarını erkekler gibi değil kadınlar gibi ama oldukça cesur bir şekilde yazmışlardır.” Fakat bu cümleden kadınların yalnızca kadın, erkeklerin de aynı şekilde yalnızca erkek olarak yazmaları gerekiyor zorunluluğunu da çıkartmamanız gerekmekte. Yazar bu alanda her iki cinse de aklın hem erkek hem de kadın yanıtla eşit bir şekilde yazmalarını öğütlemektedir. Bu alanda da Tolstoy, Shakespeare ve Proust’u örnek gösteriyor.

Son bölümde gelindiğinde de kişinin olduğu gibi görünmesi gerektiğini ve iyi bir dünya için durmaksızın korkusuz bir şekilde yazmalası gerektiğini tüm kadınlara aktarmaktadır. V. Woolf’un bu girişimi kadınların yazmaları için önüne çıkan engelleri anlatmakla kalmayıp, yüzyıllardır erkek egemenliği altında ezilen, hakları elinden alınıp kısıtlanan bir döngü içinde korunmaya muhtaç duruma getirilme çalışmalarını da anlatmaktadır. V. Woolf’un anlattıkları ve yazım dili, üslubu ve değdiği konular oldukça etkileyici. Okunduğu zaman düşündürmeye yönelten ve derin düşüncelere sürükleyen sorgulatan, farkındalıklarını ortaya çıkartan bir kitap.

2 Comments

  1. Virginia Woolf, tarafsız bir şekilde yazmaya çalışır. Erkekleri aşağılamadan kadınların dezavantajlarını açıklar. Amacı, kadınların da eşit haklara sahip olmasıdır. Kurgusunun niteliği eşit eğitim ve fırsatlar sağlanırsa kadınların da ne kadar başarılı olabileceğini gösteren bir örnektir adeta.

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Kitap İncelemeleri Kategorisinde Son Yazılar