Edebiyat, bir sanat dalıdır ve kelimeler, edebiyatın özünde yer alır. Bu nedenle daha çok insanın edebi üretim içinde olması, edebiyatın yayılımı açısından önemlidir. Gelin sizle bu konuda bir düşünce deneyi yapalım. Kitaplar yayınlanmadan önce her kitabı inceleyen ve yargılayan “Kitapları Yargılama Komisyonu” olsun. Bu komisyon, en iyi kitapların halka ulaşmasını hedefliyor. Kitapların her birini tek tek inceliyor ve yayınlanmaya değer görülmeyen kitapları eliyor. Bu kitaplar, dünyadaki en büyük çöplüğün bir üyesi oluyor.
Edebiyat bir sanat olduğuna göre edebi çalışmaların daha çok insana ulaşmak gibi bir amacı vardır. Çünkü ne kadar çok insan roman, hikâye ya da şiir okursa daha fazla insan edebiyatın içinde yer alabilecektir. Ama durun, “Kitapları Yargılama Komisyonu”nun olduğu yerde, kitapların daha en başından elenmesi ve okurlarına ulaşamaması gibi bir sorun ortaya çıkacak. Ah, ne korkunç!
Birçok insan, “iyi kitap” olarak nitelendirilen kitapların yayın dünyasında kendisine yer bulmasının önemli olduğunu düşünecektir. Ama edebi değeri yüksek kitaplar nasıl olacak da edebiyat dünyasına hâkim olmayı başaracak? Bu, şüphesiz ki “Kitapları Yargılama Komisyonu”nun gerçekleştirebileceği bir şey değil. Neden değil? Çünkü yargılamak sanatın özüne aykırı. Siz bir kitabı yargılamak amacıyla okuyorsanız, kitabın gerçek değerini göz ardı edebilirsiniz.
“Kitapları Yargılama Komisyonu”nun üyeleri, edebiyattan anlamayan birileri olabilir. Ayrıca edebiyat subjektif bakış açısına sahip olduğu için edebiyat dünyasında net bir şekilde doğru ya da yanlış yoktur. Diyelim ki komisyon üyeleri Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar adlı kitabını incelemek için okumaya başladı. Her şeyden önce kitabın hacmine takılabilirler. Bu, çok ama çok uzun bir kitap; demeyeceklerini ne yazık ki bilmiyoruz. Birçok şeye eleştirel bir gözle bakan Oğuz Atay’ın eleştirileri birilerinin hoşuna gitmeyebilir. Ya da Sait Faik’i ele alalım. Hikâyenin tamamen olay üzerinden ilerlemesi gerektiğini düşünen komisyon üyeleri, “Burada bir olay yok, her şey durağan, her şey bir düşünce üzerinden ilerliyor,” diyebilirler.
Bakın burada önemli olan, edebiyatta net sınırların çizilemeyeceğidir. “Kitapları Yargılama Komisyonu”, kitapları inceleyebilmek için ne yazık ki kesin sınırlar çizmeye çalışacaktır. Fakat durun, birçok kitap elendi bile. Şu anda değerli görülen kitapların birçoğu belki de dünyanın en büyük çöplüğüne doğru yol alıyor.
İçindekiler
Kitaplar Neden Yayınlanmadan Önce Bir Komisyon Tarafından Yargılanmamalı?
Kitaplar yayınlanmadan önce bir komisyon gerçekten bu kitapları yargılamalı mı? Evet, bu belki bir düşünce deneyi. Ama biz burada böyle bir komisyonun neden görev ve sorumluluklarını yerine getiremeyeceğini açıklamaya çalışacağız. Edebi çalışmaları objektif bir gözle incelemek oldukça zordur. Çünkü edebiyatın temelinde güzellik ve estetik yer alır. Bu, tartışılmaya açık bir konudur. Bir başkasının güzel bulduğu şey ile sizin güzel bulduğunuz şey arasında bir farklılık olacaktır.
Bir roman, şiir ya da deneme yazısında da durum tam olarak böyledir. Her ne kadar edebi türler için çeşitli tanımlamalar yapılmış olsa da bu tanımlamalar, ilgili edebi türü açıklama noktasında yetersiz kalacaktır. Ayrıca tanımlama, her zaman sınırlamayı da beraberinde getirir. Dolayısıyla “Kitapları Yargılama Komisyonu”, eserleri incelerken belirli tanımlar üzerinden giderek “iyi” olarak nitelendirilebilen kitapları göz ardı edebilir. Bu durum, edebiyatın daha çok insana ulaşmasını sınırlar.
Edebi ürünler, özü gereği özgürce yapılan çalışmaların bir sonucu olmalıdır. Bu nedenle kitapları en başından yargılayan bir komisyon olmamalıdır. Peki, bu durumda edebi değeri yüksek kitapların edebiyat dünyasında hâkim olması için ne yapılabilir? Burada kritik nokta okuyucudur.
Okuyucunun Kitapların Yapay Seçilimindeki Yeri
Bir kitap neden yazılır? Bir resim neden çizilir? Ya da bir film neden çekilir? Burada soruları çeşitlendirmemiz mümkün olsa da aslında esas konuya geçebilmek için sorduğumuz sorular yeterli olacaktır. Kişisel kanaatime göre bir eser, daha çok insana ulaşabilmek için yazılır. Eğer böyle olmasaydı bir yazar, kitabını yayınlatabilmek için çabalamak zorunda kalmazdı.
Sanat, özü gereği sanatçı dışında bir insana daha ihtiyaç duyar. Sanatçı, oluşturduğu eser üzerinde “objektif” bir incelemede bulunamasa da okuyucu, her şeyden bağımsız bir şekilde eseri inceleyebilir; eserle ilgili görüşlerini ifade edebilir. Evet, iyi kitapların daha çok geniş bir çevreye yayılması açısından bu oldukça önemlidir.
Peki neden “Kitapları Yargılama Komisyonu” değil de okuyucunun değerlendirmelerine güvenmeliyiz? Daha önce de söylediğimiz gibi okuyucu, kitaptan herhangi bir çıkarı olmadığı için kitapları bağımsız bir şekilde eleştirebilme şansına sahip. Estetik kaygıyla kitabı incelemesi, edebi değeri yüksek kitapların ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Fakat burada, tehlikeli bir durum ortaya çıkacaktır. Peki okuyucu, ya edebi değeri düşük kitapların yayılmasına neden olursa?
Günümüzde bu durumu sıklıkla yaşıyoruz. Birçok insan, çalakalem yazılmış ve edebi değeri oldukça düşük kitapların yayılmasından rahatsız oluyor. Bu nedenle bu kişiler, kitapların en başından incelenerek elenmesi gerektiğini belirtmektedir. Ama bu, doğru bir tutum olmayacaktır. Çünkü her “sanatçı”nın eserini yayınlama hakkı vardır. Sanat, belki de bilimden bu nedenle ayrılır. Sanatta bir formül bulunmaz, sınırlar keskin değildir. Sanat yapıtlarını değerlendirirken oldukça kişisel bir tutum sergileriz. Güzellik ve estetik kavramları için net bir açıklama yoktur.
Bu nedenle edebi değeri yüksek kitapların yayılmasını istiyorsak okur olarak bizlere sorumluluk düşüyor. Ne yazık ki şu anda roman olarak nitelendirilemeyecek kitapların bir okur kitlesi olduğunu görüyoruz. Bu ise bu tarz kitapların, bir okur kitlesine sahip olduğu için, yayılmasına neden oluyor. Her ne kadar öznelliğin sularında yüzüyor olsak da edebi değeri yüksek kitaplar kendini belli edecektir. Dolayısıyla keskin ayrımlar doğru olmamakla birlikte bazı kitapların yayılmasını önlemek zorundayız!