"Gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim.
-Ki bu en büyük kötülüktür size-
Yıkanmıyor bir kez olsun yüreğiniz yağmurlarla
Denizler boşuna devinip duruyor bir çarşaf gibi.
Gerip ufkunuza mavisini, çiçekler her bahar
Uyanışın türküsünü söylüyor da görmüyorsunuz.
Sizin adınıza dünyanın pek çok yerinde
İnsanlar dövüşüyor ellerinde yürekleri birer ülke.
Anlamıyorsunuz inançlarını bir kez düşünmüyorsunuz.
Ömrünüzü güzelleştirecek bir şey almadan hayattan
Bir şeyler bırakmadan ardınızda gelecek adına
Koşaradım tükeniyorsunuz insan kardeşlerim.
Koşaradım
Duymadan bir gün olsun dünyayı iliklerinizde.."
-Şükrü Erbaş
Eminim bu dizeler bana olduğu kadar sizlere de tokat gibi çarpmıştır. Gerçek anlamda tükendiğine inanmak insana korku veriyor çünkü. Hele de toplumda kendine belirli bir yer edinmiş insanlardansanız kabullenemediginiz bir gerçekle yüzleştiniz demektir benim gibi .
"Yalnızlaşıyoruz insan kardeşlerim." yüreklerimizi gizli tuttukça ve sanıyoruz ki böyle koruruz kendimizi yağmurdan rüzgardan. Oysa en güzeli değil mi yağmurla her zerresinin temizlendiği bir yüreğe sahip olmak ve yüreğindekilere bu saflıktan güzellikler sunmak.
İnatla başımızı önümüze eğiyoruz sanki ve bizden once yasamis insanlarin cizdigi gelgitsiz düz bir çizgi üzerinde yürüyoruz ya da daha doğrusu koşuyoruz -Aman bozma sakın yolu, kurallara uymak zorundasın. Doğacaksın, büyüyeceksin, okuyacaksın. Bir mesleğin olacak cogunlukla sevmediğin eziyet gibi gelen ve para kazanmak icin her gün gidip geldiğin. Evleneceksin sonra çocukların olacak ve çocuklarını da bu düz çizgide büyüttüğünü sanarken aslinda tüketeceksin. Zamanın dolduğundaysa, yüreğinde tukenecek tek bir atım kalmadıgında öleceksin.-
Oysa etrafındakı güzellikleri fark etmeden yaşamak gercek bir yaşamak mıdır ki. Hatta belki eser bile kalmaz çizginin başında elinizde olanlardan sona geldiginizde. Kaldı ki yeni birşeyler katmış olabilelim ömrümüze. Aslında her nefeste ve her adımda fark eden olmalıyız Rinkle'nin şu sözünün karşılığını verebilmek için:
"Ruh bedende bir ihtiyar olarak doğar, beden ruhu gençleştirmek için ihtiyarlar." Böyle olmasının temelinde yatan belki de en büyük neden korkaklıktır. Üzüleceğimiz için sevmekten korkarız örneğin. Gerçekleşmez zaten diyerek vazgeçeriz hayal kurmaktan bazen tek ihtiyacımızın o hayalin kapısını acmak olduğu anlarda bile. Güvenmekten korkarız ya hayalkırıklığı olursa sonu diye. Bence unuttuğumuz ya da bizlere unutturulmaya calisilan birsey var insan kardeslerim:
Hayatin bize armaganidir hüzün ve mutluluk tasiyan yumurtalar. Lutfen artık vazgeçelim ancak ikisi beraberse yaşamın anlam kazandıgı bu yumurtaları tokuşturmaktan kuluçkaya yatmayı deneyelim bir de, acımızı da yasayalım öfkemizi de.
Bunu unuttuğunuz icin sakın kızmayın kendinize insan kardeşlerim ya da bilseniz bile yumurtaları tokuşturmaya devam ettiğiniz için. Çünkü her daim yumurtalarınızı kırmaya çalışan çirkin taşlar olacak etrafınızda. Ama insan öğreniyor zamanla acizliğini ve ezilmeden taşımayı bu acizliği. Bunandır ki ben de ne kelimelerden ne hayattan ne de ölümden korkacak kadar kederliyim şimdilerde.
Her an direnmeliyiz tükenmeye insan kardeslerim. Evet kimi zaman sevgi kuşkuyla birleştiğinde kora sokulmuş bir neştere dönüp yakıyor insanın içini. Ama Ahmet Altan'ın da dediği gibi:
… Ben o ışıkları görüyorum.
Başkasına sır olan bize sır degil biliyorum .
Seni ne Tanrıya ne kadere emanet ederim.
Seni merhameti ve şefkati ile kucaklayacak olan edebiyata emanet ediyorum.
Böyle utangaç gülümseme ,
Cenazende konuşmaya gidiyorum.
Sabah leylak kokuyor,
Yüzüne ışıklar vuruyor .
Sen benim kederime aldırma.
Yok öyle,umutları yitirip karanlıklara savrulmak Unutma aynı gökyüzü altında direniştir yaşamak
Yitirmeden anlamıyor insan tükendiğini
Sonundaki ince hoşuma gitti özellikle.