Selam olsun, kelimelerle taşan gönlümün kapısını çalıp onları gün ışığına davet eden dostlara. Adeta bir doğum sancısı gibi hissettiriyor ilk kez yayımlanacak bu yazıyı yazmak ama sancısı kadar şifası da büyükmüş. Günlerdir ilk ne yazsam diye sancı çekip dururken fark ettim ki yazıya geçirecek bir şeyler düşünmesi ve iç sohbetler etmesi insanın kendiyle, bu bile ne güzel bir şifa imiş. Bu yüzden önce bu şansı ve cesareti veren dostlara buradan büyük bir teşekkür etmek istiyorum beni yüreklendirdikleri ve aralarına davet ettikleri, bu iyileştirici eylemi tecrübe etmeme olanak sağladıkları için yürekten selamlıyorum.
Kendimi bildim bileli okumaya sevdalı bir yüreğim var. Okumaya ve okutmaya! Bu benim ömrümde hep bir sancı bir dinamikti. Toy ömrümün tatlı acı her anısında okumak benim en kıymetli yoldaşlarımdan biri olmuştur. İlk emri, hayatı, kader kitabına yazılmış yazımızı ve yazanın bize gönderdiği mesajları, şiirleri, romanları, gökyüzünü, mevsimleri, mis kokulu çiçekleri, meyve ya da gölge veren ağaçları okuma gayreti ve sevgisi beni hiç yalnız bırakmamıştır. Sevinince üzülünce şaşırınca yara alınca merhemi hep okumakta bulmuşumdur. Kendimi de şanslı hissetmişimdir hep bu yüzden. Şimdi buna bir de yazmak gayreti eklenince sanki içimde eksik kalan bir yer tamam oldu.
Tam olarak nerede başladı bu ilgim hatırlayamıyorum ama sizi aklımdaki ilk anılara götürmek istiyorum. Okul kitaplarının mahallede komşudan komşuya geçtiği yıllar, semtimizde adı balıkçı kendi kazıkçı bir kırtasiye var, oradan alışveriş edebilmek büyük lüks. Annem, canım, her ay tutar elimden bir kitap almaya götürür bir tane seçmemi isterdi. Seçtiğimi hatırladığım ilk kitap Robinson Crusoe, hala kütüphanemdedir kendileri. Eve gelip sıcacık sobanın yanına oturup ayaklarımı da dayayıp sıcağına yemek saatine kadar bir solukta büyük bir kısmını okumuştum. Ayın geri kalan günlerinde okuyacak bir kitap bulamazsam diye de sonraki günler azar azar okumaya devam ettiğimi fark eden annem aylık istihkakımı artırmış sınıf ve okul kütüphanesinde de okunmadık kitap bırakmamaya, her sene kimsenin olmak istemediği benimse seve seve üstlendiğim kütüphanecilik kolu görevini yapmaya böylece başlamıştım. Can simidim, kaçıp saklandığım durak olmaya da devam etti ondan sonra kitaplar hayatımda. Bugün de yine dost on listemin zirvesinde olup yerini kimselere bırakmıyor. Ve fakat bu halkaya yazmak da eklenmiş oluyor artık. Yazmak uğraşı ilkokuldaki G.K.Y. yani güzel konuşma ve yazma derslerini alıp hocalarımın beğeni ve desteklerini aldığım zamanlardan beri platonik sevgimi kazanmış olup, benim onun beni sevdiğinden yeterince emin olamayıp cesaret edemememden kaynaklı gizli dururdu içerimde. Hatta bir sene yaşadığımız ilçede kompozisyon ödülü bile almış yazmaya ilan-ı aşk saymıştım bunu da lakin yine karşılıksız bıraktı beni. Umalım bu sefer yüzüstü bırakmasın…
Bu ilk sefere mahsus sözü çok uzatmayacağım size göynümün göğünü açmaya geldiğimi söyledim. Yazmanın derdi ile düşünüp şifa bulduğum her konuyu burada kendi eksik lisanımla sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Hüsnü kabulleriniz beni çokça mutlu eder… Esen kalınız…
Gerçekten çok güzel yazılar ve denemeler yazıyorsunuz. Okurken çok keyif alıyorum ellerinize dilinize kaleminize sağlık çok teşekkür ederim.
çok teşekkürler sağolunuz..
Yazma serüveninizi okurken kendi çocukluğuma ve okul yıllarıma gittim, bu kadar benzerlik olur dedim ancak! Kompozisyon yarışmalarında birinci olan toy liseli kızın kalbi gibi atmaya başladı kalbim bir anda… Hayallerinde hep birgun mutlaka yapacağı imza günleri olan o küçük kız… Yazmaktan asla vazgeçmem derdi… Ne olduysa oldu, bilemedi… Vazgeçti… Ama kimbilir, belki bi imza günunde yan yana otururuz… Belki yeniden yazmaya başlarsa kalem… ☺️
🙂
aşk ve hüzün birdir cemi’ lisanda
ayrı yazılsa da aynı okunur
her ne arar isen vardır insanda
yalnız kalpten gelen kalbe dokunur
Bu hoş ve samîmi yazıdan dolayı tebrik ediyor, devamını bekliyoruz.
çok teşekkürler ediyorum ömrümün en güzel abisi:)
Su gibi akıp giden sade ve etkileyici satirlarinizin devamı dileğiyle…
caağnım öğretmenim teşekkürler ederim 🙂