Metafizik, felsefe tarihi içerisinde ve gündelik insan yaşamında daima spekülatif bir tartışma konusu olagelmiştir. Fakat söz konusu felsefe olduğunda metafiziği, felsefenin tanımından ve özünden bağımsız olarak düşünmek mümkün değildir. Felsefe tarihinin başlangıcı Thales ile anılır. Bununla birlikte felsefenin gelişim sürecinde belki de ilk önemli sıçrayış, Anaksimandros’un “Apeiron” kavramı ile gerçekleşir.
Apeiron kavramının bu denli kıymetli olması, felsefenin ilk kez bir metafiziksel eğilim göstermesi ile ilişkilidir. İlk kez bu kavramla birlikte felsefenin sınırları içerisine dahil olan metafizik, daha sonra Aristoteles’in felsefesinde çok daha özel bir yere sahip olmuş, daha sonra ise Alman İdealistleri metafiziği felsefenin temelleri olarak kabul etmiştir. Kant, metafizik için “Kraliçe” yakıştırmasını yapmış, onu takip eden diğer Alman filozofları felsefelerinin özünü metafizik tartışması üzerinden gerçekleştirmiştir. Tarihin en spekülatif kavramlarından ve disiplinlerinden biri olan metafizik, felsefi önemi açısından göz ardı edilebilir değildir.
İçindekiler
Metafizik Nedir? Metafiziğin Tanımı
Metafizik; “doğa üstü” ya da “fizik ötesi” konularla ilgilenen ve bu alanlarda sorular sorarak cevaplar arayan bir felsefi alt disiplindir. Temel anlamda felsefenin bir alt dalı olarak kabul edilebilir. Metafiziğin tanımı, birçok filozof tarafından farklı düzlemlerde yapılmıştır. Bununla birlikte metafiziğin ilk ve en önemli tanımı Aristoteles tarafından; “Varlığı var olmak bakımından incelemek” şeklinde yapılmıştır.
Aristoteles’e göre varlığın özsel olarak incelenmesi ve varlığın özüne dair yapılan soruşturma, ancak metafizik ile mümkündür. Aynı zamanda Aristoteles metafiziği “İlk Felsefe” olarak tanımlar. Aristoteles, ayrıca metafiziğin isim babasıdır. Bu alt felsefi disipline ismini veren Aristoteles’in ta kendisidir.
Metafiziğin Etimolojik Kökeni
Metafiziğin etimolojik kökeni tahmin edileceği üzere Yunancadan gelir. Metafizik, Yunanca: “öte”, “sonra” ve “üst” anlamlarına gelen “meta” kelimesi ile; “doğa” ve “özdeksel” anlamlarına gelen “phyusika” sözcüğünün birleşmesi ile elde edilmiş bileşik bir kelimedir. Dolayısıyla en genel anlamıyla metafiziğin tanımı, doğanın ya da fiziksel maddelerin ötesinde olan şeklinde yapılabilir.
Felsefi olarak metafizik ise bu alanların dışında kalanları felsefi sorgulama yöntemleri ile soruşturulmasıdır. Görüleceği üzere metafiziğin tanımı, son derece spekülatif ve tartışmaya açık bir alanın soruşturulmasına yöneliktir. Bu durum sadece metafiziğin ilgilendiği konular ya da sorduğu soruların zorluğu ile ilişkili değildir.
Öte yandan metafizik, tarih boyunca tanımı bakımından da fazlasıyla tartışılmıştır. Aristoteles’in metafizik tanımı, günümüzde bizlerin metafiziğe ve metafiziksel sorgulama alanına ilişkim yapmış olduğumuz tanıma yakın dahi değildir. Her ne kadar spekülatif bir alan üzerine yoğunlaşmış olsa da metafizik, Aristoteles’ten günümüze farklı felsefi alt disiplinlerin doğmasında da önemli bir rol oynamıştır.
Din felsefesi, dil felsefesi, algı felsefesi, aklın felsefesi ve hatta bilim felsefesi dahi metafiziğin sorduğu sorulardan ayrışarak ortaya çıkmış alt disiplinlerdir. Fakat tüm bu alt disiplinler, felsefe tarihinin belli dönemlerinde metafizik felsefesini icra eden düşünürlerin sorduğu sorulara aradığı cevaplarla ortaya çıkmıştır. Kant; akıl üzerine soruşturma yaparken metafiziğe başvurmuş, Alman İdealistleri ise; bilimlerin bilimi üzerine gerçekleştirdiği felsefi araştırmalarında metafiziğin kadim köklerinden yararlanmıştır.
Metafiziğin İlgilendiği Konular
Metafiziğin tanımı kadar spekülatif olan bir diğer konu da onun ilgilendiği alanlar ve içerdiği sorulardır. Birçok düşünüre ve felsefeciye göre metafizik, çok büyük oranda cevabı olmayan sorulara cevap aramaya çalışan ve her çalışmasında da metafizik çöplüğüne yeni çöpler katan bir uğraşıdır. Fakat, kadim Yunan ve modern Alman felsefe gelenekleri, metafiziğin bilimler üzerinde sahip olduğu hegemonik konumu, içselleştirilerek felsefenin temellerini bu konum üzerine bina etmiştir.
Metafiziğin ilgilendiği konular oldukça geniş yelpazelidir. Varoluş, evrensellik, özgürlük, tanrı, tanrısal varlıklar, doğruluk, dil ve gerçeklik arasında olan ilişki, varlıkların nicelikleri, zaman, uzay, nedensellik ve gerçeklik arasındaki bağ, sayılar, önemeler, var olmanın özü gibi birçok konu metafiziğin doğrudan ilgi alanı içerisindedir.
Aristoteles’ten Alman İdealistlerine “Metafizik”
Aristoteles için metafiziğin tanımı, tamamen varlığın anlaşılması üzerinden okunur. Bu felsefi alt disiplinin babası olarak kabul edilen Aristoteles’ten modern felsefeye metafiziğin öyküsü ise oldukça çetrefilli ve karışık yollardan geçerek tamamlanmıştır. Günümüzde metafizik, doğa bilimlerinin gelişmesiyle birlikte bir adım geriye giderken Kant’ın “Eleştirel Felsefesi” 18. yüzyılda metafiziğin bir kez daha detaylı şekilde tartışmaya açılmasına neden olmuştur.
Aristoteles’in metafizik tanımı Kant ile birlikte sadece varlığın özüne ilişkin bir soruşturma olmaktan daha öteye gitmiştir. Kant, bilginin ve gerçekliğin peşinde koşarken metafiziğin bir akıl mahkemesinden geçmesinin önemini kavramış ve bu doğrultuda kraliçe olarak adlandırdığı metafiziği, saf aklın süzgecinden geçirmiştir.
Kant sonrası Alman felsefe geleneği Kant’tan sonra felsefede hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının farkındaydı. Bu noktada özellikle Fichte’nin metafiziğe olan yaklaşımı son derece kıymetlidir. Fichte, metafiziği yani gerçek anlamıyla felsefeyi, Wissenschaftslehre öğretisi üzerinden okur. Bu, Kant’ın saf aklından süzülerek geçen metafiziğin bilimlerin bilimi olmaya aday, yeni bir görünüm elde etmesi anlamına gelir.
Fichte’ye göre metafiziğin tanımı, tıpkı kadim dünyada olduğu gibi “İlk Neden” öğretisi üzerinden gerçekleşir. Her şeyin temel bir dayanağı olması gerektiğini düşünen Fichte, bilimleri bilim yapan şeyin ne olduğu üzerine bir sorgulamaya girişir. Hiç şüphesiz yapılan bu sorgulama, bir felsefi perspektif olarak metafiziğin konusudur. İşte Fichte’nin Wissenschaftslehre dediği de tam olarak budur.
Bilimlerin bilimi olarak kabul edilen Wissenschaftslehre metafizikten farklı değildir. Fakat bu yeni ve etkileyici metafizik tanımı, beraberinde bazı temel sorunları da getirir. Bilimlere kimliğini kazandıran ve Kant’ın akıl süzgecinden geçirdiği metafizik, Fichte ve Alman İdealistlerinin gözünde yeni bir karaktere bürünür. Bu karakter; bilimleri tanımlamak, tanıtlamak, sınırlarını çizmek, kimliklerini belirlemek ve daha da önemlisi her şeyin ilk nedeni sorgulamayı gerektirir. Metafiziğin ilk neden soruşturmasında dönüş dolaşıp ulaştığı nokta ise yine öznenin, yani insanın kendisidir.