İlginç bir dönemin içerisinde 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 100. yılına ulaştık. Salgın devam ediyorken ve bütün toplu etkinlikler iptal olmuşken bu bayramı kutlamak farklı bir deneyim olacak. Lakin esas önemli olan, 23 Nisan’dan veya milli bayramlarımızdan ne anladığımızdır.
Ne kadar farklı yorumlanırsa yorumlansın, Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı Devleti’ndeki kurumların üzerine inşa edilmiştir. Yalnızca Osmanlı kurumları değil, II. Mahmut ve Tanzimat döneminin ortaya çıkardığı Osmanlı münevverleri ve elit askeri sınıfı Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Ankara hükümetinin meclisi de aynı şekilde Osmanlı Devleti’nde kapatılan Meclisi Mebusan’dan kaçarak milli mücadeleye katılmaya çalışan vekillerle oluşturulmuştur. Zaten tarihi hadiseler bir fay hattı gibi kırılma göstermezler, bir süreklilik arz ederler.
***
Her milletin tarihi hafızasında büyük gördüğü olayları kutladığı milli bayramları vardır. Milli bayramlar toplumun bir nevi reçinesini oluşturur. Toplumdaki bireylerin bir arada durabilmesini ve bir “millet” olabilmesini sağlarlar.
23 Nisan 1920 tarihinde I. Meclisin açılışıyla birlikte Ankara’daki milli mücadele hareketinin mahiyeti ortaya çıkmıştır. Bir meclisin kurulmuş olması aslında 3 yıl sonra ilan edilecek cumhuriyetin bir sürpriz olmadığının en basit delilidir. I. Büyük Millet Meclisi, oldukça kozmopolit ve birçok fikri barındıran bir meclisti. Bu kuruluşun aynı zamanda Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlanması çok değerli bir tutumdur.
Fakat birçok ülkede olduğu gibi, bayramlar kendi amacının dışında farklı yorumlarla farklı noktalara çekiliyor. Özellikle siyasetin isteği doğrultusunda milli bayramlar her zaman ideolojik bir noktaya itiliyor. Bunun bu ülkede her daim en iyi örnekleri 23 Nisan ve 29 Ekim bayramları olmuştur. Bayramlarımızı doğru ve olması gerektiği bir şekilde kutlayamıyoruz. Biz, bayramlarımızı nasıl yorumluyoruz?
***
Türkiye siyasetinde ciddi bir militarizm havası esiyor. Bu hava 21. yüzyılın dinamikleriyle uyuşmuyor. Bu sebeple hala “yedi düvele karşı savaşıyor”, hala “tüm dünya bizim kötülüğümüzü istiyor” ve hala “dört bir yandan kuşatma altındayız” gibi bir düşünceye sahibiz.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, cumhuriyetin bir ön habercisi olan meclisin kurulmasının bir bayramı olduğuna göre, bu bayramın meclis gibi demokrasi ve cumhuriyetin temel kurumlarından birinin ne olduğunu ve nasıl olması gerektiğini anlatarak kutlanması gerekiyor.
Yıllarca süren savaşın üstüne kurulan meclis ve cumhuriyetin, yani kurumların en sağlam olduğu bir yönetimin, bu topraklarda kurulmuş olması gerçekten de bayrama değer. Fakat biz bu bayramları bir savaş zaferi gibi kutluyoruz. Biliyorsunuz, Atatürk bir asker olduğu kadar bir devlet adamıdır. Türkiye Cumhuriyeti savaşlar üstüne kurulmuştur fakat bu bayramlar yalnızca savaşların değil hukukun, demokrasinin ve modernitenin bir zaferidir. Ne yazık ki bu yorum 21. yüzyılın dünyasındaki Türkiye’yi olumsuz etkilemektedir.
Biz ise bayramlarımızı salt bir askeri törene kısıtlayıp olayı savaş zaferinden öteye taşıyamıyoruz. Oysaki 23 Nisan, meclisin kuruluşunun bir bayramı olarak demokrasiyi anlamamız gereken bir gündür. Aynı zamanda cumhuriyetin habercisi olarak yasama-yürütme-yargı erklerini ayıracağımıza bir dalalet olup, hukukun ve insan haklarının değerini kutsallaştırdığımız bir kıvanç meselesidir.
Dünyada topyekûn savaşlar dönemi biteli çok oldu. Ülkeler yüz binlerce askerini karşı karşıya getirerek değil ekonomileriyle savaşıyor. Devletler bilim ile ileri geçiyor. Ülkelerin başarısı ne kadar beyin göçü aldığıyla veya ne kadar zihni kaybettiğiyle ölçülüyor. Fakat ülkemizde hala bunu anlamayıp toplumu kutuplaştıranlar ve ülkemizi modern dünyaya kapatanlar var.
Bizim toplumumuz kendi askeriyle her zaman gurur duyar. Bunun için asker edebiyatına, sürekli savaş çığırtkanlığı yapmaya veya duygu sömürmeye lüzum yok. Fakat bizim toplumumuzun artık buna ek olarak hukukun üstünlüğüyle, insan haklarının ve ifade özgürlüğünün mevcudiyetiyle gurur duyması gerekiyor. Artık, kendi ilacını üretebilen doktoruyla, Nobel almış bilim adamıyla, telefonunun işlemcisini üretebilen mühendisiyle, OECD’de birinci sıraya yükselmiş eğitim sistemiyle ve basın özgürlüğü indeksinde birinci sırada olmasıyla gurur duyması gerekiyor.
21. yüzyılın mekaniklerini anlayan ve yarını yorumlayabilen yöneticiler ile bu coğrafyada bir şeyler başarabiliriz. Başarının anahtarına ulaşabilmek için önce hafızamızdaki değerli şeyleri doğru yorumlamamız gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi’nin 100. yılına oldukça ironik bir meclisle ulaştık. 1920 tarihinde sahip olduğumuz ve dünyadaki konjonktüre rağmen meclisi kutsayıp cumhuriyet adına attığımız bu kocaman adımı kutlamak dileği ile… 23 Nisan kutlu olsun.
Kaleminize sağlık. Güzel bir eleştiri yazısı olmuş. Özellikle arka arkaya sıraladığınız 4 fotoğrafı çok beğendim.
Teşekkür ederim.