Neden yazı yazıyorum? Neden bu konuda istidadım olmadığını düşündüğüm halde ısrarla yazmaya devam ediyorum? Neden buradayım? Bu tarz soruları kendi içimde sık sık cevaplandırıyorum. Yazı yazmak (daha doğrusu naçizane bir şeyler karalamak) konusunda beni motive eden sebepleri, maddeler halinde sizinle paylaşmak istedim. Dilerim keyif alarak okuyacağınız bir yazı olur.
“İnsan unutkandır.”
Her gün onlarca, hayatımız boyunca ise sayısız şeye tanıklık ediyoruz. Fizyolojimiz gereği her an geçmişi unutuyoruz. Unuttuğumuz şeyler adına hayıflanıyor olsak da bu bizim hayatımızı sağlıklı bir şekilde idame ettirebilmemiz için hayli elzem bir mesele. İşte ben de tıpkı sizler gibi öğrendiğim her yeni şeyle geçmişi unutuyorum.
Hayatımızın kırılma/dönüm noktaları var. Bir sözle, bir gözle taban tabana değişiyor düşüncelerimiz. İşte ben de eski yazılarımı okudukça bu değişimi görüyorum. Bir bakıyorum, eskiden bir konu hakkında şimdiye nazaran hayli farklı düşünüyormuşum. Bu değişimi ayrıntılı biçimde görebilmek benim için gerçekten muazzam bir şey. Sadece bunun için bile yazmaya değer diyorum.
“Kendimi geliştiriyorum.”
Her yazıda olmasa da yazılarım için genellikle araştırma yapıyorum. Kimi zaman yeni bir şiir okuyorum. Kimi zaman internetin ücra köşelerinde kaybolmuş bir makaleye rastlıyorum. Hatta Parlak Jurnal’e yeni katıldığım sıralar kaleme aldığım “Dumlupınar Denizaltı Faciası” başlıklı yazım için milli kütüphaneye gidip iki hafta boyunca arşivleri taramıştım. Kütüphanenin karanlık yerlerinde kaybolmuş, bundan yarım asır öncesine ait gazetelerin taranmış kayıtlarına ulaşıp manşetlere bakmış, yazımı o bilgiler ışığında şekillendirmiştim. Bu araştırmam bana sadece o yazı hakkında bilgi sağlamadı. Aynı zamanda -ilk kaynaktan direkt- araştırma yapma konusunda da tecrübe sahibi olmuştum. Ve inanın bana bu serüvende hayli keyif almıştım. Şimdi düşünüyorum da ben, yazı yazmak için olmasa tembellik yapar, kendimi bu alanda geliştirmezdim.
“İçimde tuttuğum, haykırmak istediğim şeyleri duyuruyorum.”
Mutlu ve hüzünlü anlarımla, sustuklarımla ve daha birçok sebeple içimde yanan bir ateş var. Biliyorum, bu ateş yaşamak isteyen her ferdin içinde yanmakta. İşte ben de naçizane siz değerli okurlara sesimi duyuruyorum. Ve yapay olmamak için dert edindiğim meseleleri anlatıyorum. Anlatmaya çalışıyorum. Belki görünürde değişen bir şey olmuyor ama biliyorum yapılan hiçbir iş sonuçsuz kalmıyor. Güzel bir söz bir şekilde bir kalbe dokunuyor. Anlatılan bir mesele bir şeylerin değişmesine sebep oluyor. Buna inanıyorum.
“Türkçemi güncelliyorum, ana dilimi teferruatlarıyla öğreniyorum.”
Yazmaya başladığım günden beri birçok kelime öğrendim. Yanlış yönlendirmemek adına, doğruluğundan emin olmadığım kelimeleri tek tek sözlüğe bakarak araştırıyorum. Hatta yazım yanlışları konusunda kendimi bir hayli geliştirdiğimi ifade etmeliyim. Şimdi her şeyi kusursuz yapıyorum diyemem elbette. Evet ama her geçen gün kendimi bu konuda geliştirdiğimi rahatlıkla iddia edebilirim. Ve bu yönden her geçen gün kendime olan güvenim artıyor.
“Sosyalleşiyorum.”
Parlak Jurnal bir internet dergisidir. Evet ancak yazıları yayımlayıp köşeme çekiliyorum dersem bu platforma haksızlık etmiş olurum. Şimdiye kadar yayımladığım her yazıdan geri dönüş aldım. Kimi zaman yazdığım bir yazı hakkında ayrıntılı fikrim soruldu, kimi zaman arkadaşlarımla otururken yazdığım bir konu hakkında sohbet edildi. Hatta her yazıda olmasa da çoğu yazımın altına yorum geldi. Bu gerçekten beni hayli motive eden bir etken.
“Yazmak için ayrıca okuyorum.”
Evet, bu maddeye yukarıda biraz değinmiş olabilirim. Ama inanın bana bu biraz daha farklı. Şöyle izah edeyim: Kitap okumadığım zamanlar, zaten hayli zayıf olan yazma istidadım köreliyor. Ve o vakitler iki kelimeyi bir araya getiremez oluyorum. Evet, bir konu hakkında araştırma yapmak için okumaktan bahsetmiyorum. Bir konu hakkında yazmak için herhangi bir konu hakkında okumam gerektiğinden bahsediyorum. Evet, dışarıdan bakıldığı zaman biraz garip bir tabir olmuş olabilir ama gerçekten bu şekilde düşünüyorum.
“Bu alemde bir adım var.”
Evet bu son başlıktan da anlayacağınız üzere şimdilik sizlere veda ediyorum. Ve siz değerli okurlara bu yazıyı sonuna kadar sabırla okuduğunuz için teşekkür ediyorum. Siz de yorum kısmına, okuma sebeplerinizi yazabilirsiniz. Hem bu şekilde birbirimizi motive etmiş oluruz. Keyifli, sağlıklı günler dilerim. Sevgiyle kalın…
Parlak Jurnal yazarlarının meramını anlatma ölçüsünde çok güzel bir yazı olmuş. 70’lerin dünyasında film çekmek özel bir iş idi. Fakat artık elinde herkesin kamerası var ve isteyen kendi filmini çekebiliyor. Belki bu durum filmlerin ortalama kalitesini düşürmüş oldu. Ancak hevesli ama gücü yetmeyen kişilerin film çekebilmesine olanak sağladı; böylece yeni fikirler ve yetenekler ortaya çıktı.
Parlak Jurnal de biraz böyle bir oluşum. Artık dünyada gazeteler çoğunlukla internetten takip ediliyor. İnsanlar yazıları “kindle”larından okuyor. Her eve birden fazla bilgisayar ve tabletin girdiği bir dünyada artık isteyen herkes birer yazar olabiliyor. Biz birer profesyonel değiliz ancak hangi yazar profesyoneldir veya profesyonel olarak yazmaya başlamıştır ki?
Kalemine sağlık…
Çok hoş bir yorum olmuş. Öncelikle teşekkür ederim. Yorumunda izah ettiğin düşüncelerine tam anlamıyla katılıyorum.
İnternete sık sık büyük bir çöplük muamelesi yapıyor olsak da bizden aldıkları kadar bize sunduğu imkanlar bakımından da muazzam bir icat. Hatta öyle ki biz de sesimizi, çalışmalarımızı burada duyurabiliyoruz. İşte bu duygu ve bilgi boşalımının bizler için sıradanlaştığı zamanlar bu işi neden yaptığımızı sorguluyoruz. Ben de sorguladığım anlardan birinde naçizane çıkarımlarımı kayıt altına almak istedim. Senin de ifade ettiğin gibi bizler birer profesyonel değiliz. Ama ümitliyiz, azimliyiz. Ümitse benim için çok anlamlı bir kelime. Kim bilir belki bizim aramızdan da ömrünü yazmaya adayan biri çıkar…