Şu garip halimden bilen işveli nazlı,
Gönlüm hep seni ariyor neredesin sen?
Tatlı dillim guler yüzlüm ey ceylan gözlüm,
Gönlum hep seni arıyor neredesin sen?
Ben ağlarsam ağlayıp gülersem gülen,
Bütün dertlerim anlayıp gönlümü bilen,
Sanki kalbimi bilerek yüzüme gülen,
Gönlüm hep seni ariyor neredesin sen?
Sinemde gizli yaramı kimse bilmiyor,
Hiç bir tabib şu yarama merhem olmuyor,
Boynu bükük bir garibim yuzum gülümüyor,
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen?
Neşet usta bu türküyle kimi aramış kime seslenmiş bilmiyorum. Zaten bunun çok da önemli olduğunu düşünmüyorum. Bence bu türküyü dinlediginizde "Neredesin Sen" diyebileceginiz bazı şeyler varsa hayatinizda bir yaşama sebebiniz var demektir.
Peki "Yaşamak" nedir ? Kelime anlamına baktığımızda yaşamak, canlılığını ve varlığını sürdürmek demektir. Öyleyse şu soru geliyor benim aklıma
"İnsan ne ile yaşar ?. Bu soruya yıllar önce Tolstoy'un verdiği cevap aslında beni hiç şaşırtmadı.
"İnsan sevgi ile yaşar."
Bu yüzdendir ki gönlümüzün daima aradağı neredesin sen dediği bir sevgi varsa bu bizim yaşama sebebimiz olur. Nedense bizlerin sevgi deyince ilk aklımıza gelen günümüzdeki bir türlü anlayamadığım ve genelde çok da samimi olmayan bir şekilde gün yüzüne çıkan karşı cins sevgisi oluyor belki de çoğu için heves diyebileceğimiz. Oysa tek ihtiyacımız başımızı kaldırıp sevgiyi bu alışılmış kalıbın dışına taşıyabilmek belki de.
Hiç düşündünüz mü ? Bir bebek hayata nefes alarak değil ona canından can veren annesini severek tutunur belki. Aslında bunu insanla kısıtlamak çok büyük bir haksızlık olur. Sevgiyle yapılan bir yemeğin tadı ya da yine sevgiyle büyütülen bir çiçeğin kokusu da mutlaka farkını hissettirir bize.
Şu dünyada yaşanan tüm acıların ve sıkıntıların sebebi aslında sevgisizlik değil mi zaten ? Bir düşünsenize aslında özümüz sevgi olan bizler birden sevgisizleşiyoruz. Hem de sadece insanlara karşı söylemiyorum bunu . Belki komik gelecek size ama acaba telefonumuzu sevdiğimiz kadar seviyor muyuz gökyüzünü ? Belki de küçük yavru bir kediye onun bize baktığı kadar sevgi dolu gözlerle bakmıyoruz çoğu zaman? Küçük bir çocuğun yüzündeki gülümsemede aramıyoruz dünyanın en masum sevgisini. Ve işin belki de en enteresan yanı şu biz bu hale nasıl geliyoruz ?
Sanki içimizde sevgi barındırmadıkça onun yerini nefret alıyor ve ruhsuzlaşıyoruz. Evet duyar gibi oluyorum sizleri "Arkadaşım sevgi bir duygusa nefret de bir duygu o da lazım" dediğinizi. Haklısınız.
Bizlerin öfkesi de nefreti de sevgisizlige olmalı. Ama bu hiç bir zaman sevgimizi aşmamalı.
Bunca savaş bunca yıkım bunca kötü şey varken "SEVMEK" çok da mantıklı gelmiyor olabilir size. Ya da benim inandığım gibi Öz'deki sevginin dünyayı güzelleştireceğine inanmıyor olabilirsiniz. Ya da çok yaralanmış ve küsmüş olabilirsiniz hayata. Aramızda kalsın ama ben de kimi zaman hatta belki çoğu zaman zorlanıyorum bu konuda. Ama içim her daraldığında sevgi ile yeniden tutunuyorum hayata ve öyle olunca her seferinde daha da inanıyorum dünyayı güzelleştirmek için bir araç gerekiyorsa bunun sadece sevgi olduguna.
Bu yüzdendir ki ben bu türküyü dinledigim zamanlarda
"Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen"
Cümlesini duyduğumda galiba en çok bunu düşünüyorum. Hepimizin gönlü sevgisizligin olmadığı bir dünya arıyor. Ve buna olan inancımız bizlere hayat oluyor .
İşte burada hoşgörü kavramı kendini gösteriyor. Hataları hoşgörüyle düzeltmeye çalışmalıyız tabi ki insanlık suçlarına karşı adalet yerini bulmalı fakat hatalar hoşgörüyle düzelecek. Hoşgörüyle,merhametle,rahmetle yeneceğiz kin ve nefreti. Hani dediniz ya sevgisizliğe olmalı olan öfkemiz. İşte zaten sevdiğimizden öfkeleniyoruz sevgisizliğe. Öfkemizin sebebi kötülükler. Öfkesinin sebebi sevgi olana ne mutlu dediğiniz gibi. İster farklı dinden olsun,ister farklı ideolojiden. İster azılı bir suçlu,ister fahiş yahut fahişe isterse de alaycı.Hiçbiri azade değildir sevgiden ve sevgi düzeltecektir ancak sevgisizliğin getirdiği tüm felaketleri…