Şerif Hüseyin (Mekke Emiri ve Şerifi, sonrasında Hicaz Kralı), 1852 senesinde İstanbul’da doğdu. Tam adı, Hüseyin bin Ali’dir. 1893 senesinde İstanbul’a çağırıldı ve 1908 senesinde, II. Abdülhamid zamanında Mekke Şerifi olarak atandı. Aslında II. Abdülhamid’in başta akıllıca davranarak, Hüseyin bin Ali’yi vezir olarak tutmak istediği; ancak daha sonra İttihat ve Terakki’nin Türkçülük idealleri kapsamında yaptığı baskıyla Hüseyin bin Ali’yi Mekke Şerifliğine tayin ettiği söylenir.
Hüseyin bin Ali peygamber soyundan mı sorusunu birçok kişi sormaktadır. Şerif Hüseyin’in soyunun gerçekten de Peygamber’e dayandığına inanılmaktadır. Haşimi ailesinin o dönemdeki reisi olduğundan dolayı şerif unvanını da o almıştır.
Bir Osmanlı paşasının ayaklanan Arapları bastırmasını ve “İttihat ve Terakki”nin Türkçülük politikalarını bahane ederek Arap İsyanı’nı başlattı. Bu sırada İngilizlerin desteğini de aldı ve özellikle Arabistanlı Lawrence’ın. 1916 yılında kendini Hicaz Kralı ilan etti. 1924 yılında Halifeliğin Kaldırılması ile kendini Hicaz Kralı olduğu için halife ilan etti. Ancak batı karşıtı tutum izlemeye başlaması nedeniyle halifeliği pek tutmadı. İngilizlerin desteğini alan oğlu Ali bin Hüseyin, 1924 yılında Hicaz Kralı oldu. Şerif Hüseyin ise Kıbrıs’a sürgün edildi. 1930 yılında Ürdün Kralı olan oğlu I. Abdullah’ın yanına yerleşti ve 1931 yılında da vefat etti.
Yazı önerisi: Fahreddin Paşa ve Çekirge Emirnamesi
Ölümü sırasında oğlunun yanındadır, Şerif Hüseyin’in pişmanlığı şu cümlelerle rivayet edilir: “Şerif Hüseyin yatağında ölmeyi beklerken pencereden içeri İzmir Marşı’nın sesleri dolar. Ve oğlu I. Abdullah babası rahatsız olmasın diye pencereyi kapamak üzere ayağa kalkar. O sırada Şerif Hüseyin oğluna, bunu dinlemesinin kaderi olduğunu ve isyan ettiği için pişmanlık duyduğunu dile getirir.” İşte Şerif Hüseyin’in ölümü bu hazin sahneyle olmuştur. Lakin bu pişmanlıktan ziyade tarihe bakmak gerektir. Sykes-Picot Antlaşması‘yla birlikte, İngilizlerin vadettiği toprakları kabul ederek Osmanlı’yı sırtından bıçaklamıştır. Buna kısaca Şerif Hüseyin’in ihaneti denmektedir.
Şerif Hüseyin’in hem kendisine hem de çocuklarından üçüne krallık nasip olmuş. Kendisi 8 sene Hicaz Kralı olarak görev yapmış. Krallık nasip olan oğulları ise, Ali bin Hüseyin, Abdullah ve Faysal.
Ali bin Hüseyin, babasının İngilizlerin desteğini kaybetmesi üzerine 1924 yılında Hicaz Kralı ilan edilir. Ancak bölgede büyük güce sahip olan Suudiler tarafından 1925 yılında devrilir ve tahtını bırakmak zorunda kalır. O günden bu güne de bölgede (Suudi Arabistan’da), Ali bin Hüseyin’i devirip başa geçen Suudi ailesi hakimiyet sürüyor.
Şerif Hüseyin ‘in oğlu Faysal
Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal bin Hüseyin (Irak ve Suriye Kralı I. Faysal), başta hem Suriye hem de Irak’ın kralı idi. Ancak İngilizlerin desteğini aldığı için bu durum kısa sürdü ve 1921’den itibaren sadece Irak kralı olarak görevine devam etti. Çünkü Suriye, Fransız egemenliği altındaydı. Kral olmadan önce bölgede babasının iktidarı için çalıştı. Birlik için Arap önderleriyle konuştu ve anlaştı. Zaman içinde nüfuz kazandı.
Bir süre sonra hem İngilizlerin hem de Arap önderlerin desteğiyle kral oldu. 12 sene sonra İsviçre’de hayata gözlerini yumdu. Yerine oğlu Gazi bin Faysal geçti. Gazi, eski Hicaz kralı Ali bin Hüseyin’in (yani amcasının) kızı Aliye Sultan ile evlendi ve II. Faysal doğdu. Gazi, 6 sene sonra trafik kazasında hayatını kaybetti. Yerine II. Faysal geçti. 1939-1958 yılları arasında başarılı politikalar yürüttü. Türkiye’yi izleyerek (İngilizlerin baskısına rağmen) 2. Dünya Savaşı’na girmedi. 1958 senesinde ülkede darbe oldu ve öldürüldü. Böylece Irak’ta krallık bitti ve cumhuriyet başladı. Arabistanlı Lawrence filminde kendisi görülebilir.
Abdullah bin Hüseyin, 1921 senesinde Ürdün Emiri oldu. 1949 yılında Ürdün resmi olarak bağımsız olana dek, Ürdün bölgesinde (Transürdün) hükümdar olarak kaldı. Başta Osmanlı ile babası arasında arabuluculuk görevi yapsa da Arapların bağımsızlığı için İngilizlerin desteğiyle Osmanlı’ya karşı isyanda başlardaydı. 1937 yılında Türkiye’ye gelip Atatürk ile görüştü. 1940’lı yıllarda İsrail’in kurulmasını bölgeden toprak alma ümidiyle destekledi. Bu toprak alma çabası Filistin Devleti’nin kurulmasına engel oldu. Bölgede diğer Arap devletlerini güvenilmez olarak görüyordu. Arap devletleri de Kral Abdullah’ı kendi bağımsızlıkları için bir tehdit olarak görüyordu. Çünkü I. Abdullah, Lawrence ile yakın ilişki içinde olmamasına rağmen batı yanlısı bir tutum izledi. Bu sayede ülkesi toprak bütünlüğünü korudu. Kendisinden sonra da yerin oğlu geçmiştir ve o gün de bugüne Ürdün’e ailesi hükmetmektedir.
elinize sağlık hocam gerçekten çok güzel, akıcı bir yazı olmuş teşekkürler.
Teşekkür ederim sayın okur.
osmanlı zamanında olan kafkasya marşını izmir marşı olarak söylemek nasıl bir saçmalık.
Şimdi şöyle: İzmir Marşı, Kafkasya Marşı’ndan düzenlenmiştir, bu doğru. Ama Şerif Hüseyin’in öldüğü tarih 1931. Yani o zaman Kafkasya Marşı çoktan İzmir Marşı olarak söylenmeye başlamış. Ortada bir Osmanlı da yok çünkü tarih 1931. Kurtuluş Savaşı bitmiş ve İzmir düşmandan kurtarılmış. Cumhuriyet ilan edilmiş. Ayrıca o zamanlar bağımsızlığı kazanmaya çalışan, yabancı devlet boyunduruğundan kurtulmaya çalışan tonla ülke var. Şerif Hüseyin’in ölürken kaldığı ülke olan Ürdün de böyle. Ve herkes düşmanı ülkesinden atmış, bağımsızlığını ilan etmiş Türkiye’ye karşı büyük bir sempati duyuyor. O yüzden İzmir Marşı’nın 1931 yılında söylenmesi gayet normal bir durum. Burada Şerif Hüseyin’in Osmanlı yıkıldıktan ve Cumhuriyet ilan edildikten sonra öldüğünü gözden kaçırmayalım.
Kafkas marşının ,,İzmir marşı olması 1990 lardan sonradır.Erkan Yolaç’ın evet-hayır yarışmasını youtube dan izlerseniz İzmir Marşı’nı görürsünüz.İzmir marşı Zaharyadis Efendinin 1907 de plağa kaydedilen marşıdır.Alman besteci tarafından bestelendi filan denmiştir.Bimen Dergazaryan/Şen,Aleko-Yorgo Bacanos ,Lavtacı Hritos,Andon-Civan (hepsi Romandır) ,Udi İbrahim /Avram Levi bizimdir.Bize eser yapmışlardır.Yaşar Kemal “Ben Kürd’üm ama Türk yazarıyım ” demiştir.Kafkas marşı ise daha sonra fabrikası bombalanan Nuri Killiğil için bestelenmiştir.Atatürk ile Enver,Halil Kut ve Nuri Paşalar ‘ın arası ise hiç iyi olmamıştır.Sürekli her konuda değişik şeyler anlatılıp beyinler yıkanmaktadır.Tarihten ,dinden bu milletin çocukları koparılmaktadır.
Başkalarının buyruğu altında yaşamanın sonu Şerif Hüseyin’in oğlu gibidir. Önce adamı kral yaptırırlar sonra işleri bitince her şeyi elinden tek tek alırlar. Geçmişten geliyor bu huy
Geçmişle alakalı aslında çok soru işaretleri var. Ürdün, Filistin, Suudi Arabistan gibi ülkelerin ne anlaşmalar yaptıklarını yeni yeni öğreniyoruz. Resmi anlaşmaların dışında da ciddi anlaşmalar olduğuna inanıyorum.
Şerif Hüseyin Türk düşmanı, Osmanlı’ya isyan etmiş, ihanet etmiş bir zat; menfaati için İngiliz’lerin verdiği rolü oynamış, İngiliz emperyalizmine hizmet etmiştir. Bugün bakıyoruz ne Hicaz, ne Irak Şerif Hüseyin’in kral oğullarına kalmadı, emperyalistlerin cetvelle çizdiği sınırlarda savaş ve kan var.
şerif diye yazılır şerefsiz diye okunur…
Şerif diye yazılır şerif diye okunur. İnsan geçmişteki ailesini seçemiyor onun için yavaş gel genelleme yapma