İçindekiler
Kaybolan Kıvılcımlar
Bence bir ülke kendini her alanda geliştirmek ve refah seviyesini artırmak istiyor ise yapması gereken en temel politikası eğitime destek vermektir. Özellikle geride kalmışsanız bu konuda daha hassas olmalı ve çaba harcamalısınız çünkü sizin önünüzde olanlar oldukları yerde kalmayıp gittikçe artan bir ivme ile kendilerini geliştirmektedir. Böyle önemli bir konuyu 94 yıl önce fark eden Atatürk ve onun çalışmaları sonucunda yurtdışında eğitim alıp Türkiye’ye geri dönen öğrencilerden birisi olan Ordinaryüs Prof. Dr. Sadi Irmak’ın anısını sizlere anlatmak istiyorum.
Güzel Bir Hatıra
“Yıl 1923… İstanbul Üniversitesi’nde öğrenci olduğum sıralar, okul duvarında bir ilan gördüm: “Avrupa’ya talebe yollanacaktır.” “Allah Allah” dedim! Ülke yıkık dökük, her yer virane, Lozan Anlaşması yeni imzalanmış, bu durumda Avrupa’ya talebe… Lüks gibi gelen bir şey… Ama bir şansımı denemek istedim. 150 kişi içinden 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına Atatürk, “Berlin Üniversitesi’ne gitsin” diye yazmış. Vakit geldi, Sirkeci Garı’ndayım ama kafam çok karışık. Gitsem mi, kalsam mı? Beni orada unuturlar mı? Para yollarlar mı? Tam gitmemeye karar verdiğim, geri döndüğüm sırada bir posta müvezziinin sesini duydum: “Mahmut Sadiiii!… Mahmut Sadiii! Bir telgrafın var.” Yaklaşıp “Benim” dedim. Telgrafı açtım, aynen şunlar yazıyordu: “Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz.” İmza Mustafa Kemal
Telgrafı okuyunca düşündüklerimden olağanüstü utandım. “Şimdi gel de gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını verme” dedim. Düşünün… 1923’te o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerde, ne zaman, ne hissettiğini sezebilen, ona göre telgraf çeken bir liderin önderliğinde bu ülke için can verilmez mi? Gittim, çok çalıştım, çok başarılı oldum. Ülkeme “alev” olarak döndüm. Önce İstanbul Üniversitesi Genel ve Beşeri Fizyoloji Enstitüsü’nü kurdum. Kürsü başkanı oldum. Daha sonra ülkemin başbakanlığını yaptım. Ben kim miyim? Ben sadece iki satırlık bir telgrafın yarattığı bilim adamıyım…”
Nerden Nereye Geldik
Yukarıdaki anıyı her okuduğumda bende tarif etmesi güç duygular uyandırır. O kadar zorluk içinde bile hedeflerimizden birisi de eğitim ve kaliteli insan yetiştirmek. Aradan 94 yıl geçti ve biz bu geçen süre içinde başlangıçtaki gelişme hızımızı bir türlü tekrar yakalayamadık. Peki neden mi? Zamana yayılmış bir politikamız yok. Sürekli günü kurtarmalık, geçici, göz boyayan değişiklikler yapıyoruz. Bunun sonucunda bir sistemden ötekine savrulan bir nesil yetiştirmiş oluyoruz. Sürekli bir yarışın içinde, toplumun onlardan beklediği gibi olmaya çalışan ve bunun stresi altında ezilen bir nesil.
Yazı Önerisi: PISA Testi ve Türkiye
Gönül ister ki güne yukarıdaki gibi güzel olaylarla başlayalım ama tam tersi hoş olmayan haberlerle karşılaşıyoruz. Ayşe Berrin Yılmazlar…
O daha 13 yaşında bir kızdı. Daha yaşayacak günleri biriktirecek anıları vardı. Ama girdiği TEOG sınavında istediği sonucu alamayınca bunalıma girip, kendisini kalorifer borusuna bornoz kemeriyle asarak yaşamına son verdi.
Bu kötü durumdan tek çıkış yolumuz cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi Atatürk’ün görüşlerinden geçmektedir.