Türkiye’nin kütüphanesi birçok konuda olduğu gibi tarih konusunda da yetersiz bir durumda bulunuyor. İnsanımızın tarihe ve coğrafyaya ilgisizliği çoğu kez tartışma ve eleştiri konusu olmuştur. Fakat popüler tarihin özellikle çeşitli ideolojik amaçlarla kullanılarak toplum üzerinde ciddi etki bırakabildiği her dönemde görülüyor. Bu sebeple, tarih ve tarihle ilgili diğer tüm disiplinler arası konular hakkındaki ilgisizliğin esasında okura ulaşamayan sıkıcı kitaplardan kaynaklandığını söylemek haksız bir eleştiri olmayacaktır. Eğlenceli ve sıkmayan üslubuyla okuyucuya ulaşmayı başarabilen ve Türkçe yazımın görmezden geldiği veya ilgi göstermediği konulardan bahseden Sultanın Korsanları kitabı büyük bir açığı kapatıyor.
Tam ismi Sultanın Korsanları Osmanlı Akdenizi’nde Gazâ, Yağma ve Esaret, 1500-1700 olan kitabımız Osmanlı tebaası korsanlarını sosyoekonomik yönden tutun etnik yönlerine kadar inceliyor. Klasik yazımın zihinlerde oluşturduğu anakronik tarih anlayışını her sayfada yıkan bir kitap olarak; Akdeniz’in çok dinli ve kültürlü yapısında korsanlarımızın bir arada yağma yapabildiklerini, ortodoks din anlayışının aksine bazen din denen kavramın esnediğini, birbirinin din kardeşi olması gerekenlerin en büyük düşman ve en büyük din düşmanı olması gerekenlerin en yakın dost olabildiğini gösteriyor.
Korsan deyince akla gelen klasik imgenin ne olduğunu hepimizi biliyoruz. Bu imge genelde tek gözü bantlı, sürekli kötülük ve yağma peşinde olan, vatansız ve topraksız bir insanı çağrıştırıyor. Aslında gerçekler tam olarak böyle değil. Zihinde oluşan bu imgeyi korsanlıktan ziyade daha çok piratlığa (deniz eşkıyalığı) benzetebiliriz ama korsan denilen insanların çok daha farklı bir hayatı ve hukuku var. Özellikle Akdeniz’in sularındaki korsanlarımızdan bahseden bu kitap 1500-1700 yılları arasında korsanlığın önemli bir çağını işliyor. Lakin bu iki yüzyılla bağımlı kalmayan kitaptan bütüncül bir bakış açısı elde edebilmek mümkün.
İki sene üst üste Stalati’ye saldıran korsanlarımızın kiliseleri yağmalayıp birçok azizin heykellerini kırarken Aziz Gregorius Thaumaturgus’unkilere el sürmemesi en azından bazı Hristiyan azizlerin gazilerimiz nezdinde saygın bir yere sahip olduğunu göstermekte değil midir?
Korsanlarımızın etnik özelliklerinden ve coğrafyadan genişçe bahseden kitabımızda ihtida eden mühtedi korsanlarımızın yanı sıra “Hristiyan ve Yahudi gaziler”den bahsedilmekte ve Akdeniz’in renkli dünyası anlatılmaktadır. Tarihin korsanlar ile ilgili kısmı Türkçe eserlerde siyasi bir tarih olmaktan öteye gidememişken bu kitapta kürekçilerin kullandığı a scaloccio veya ala sensile gibi sistemlerden bahsedilmesi, yiyecek ihtiyacının tartışılması, gemilerin ne kadar süre yetecek kadar yiyecek ve su depolayabileceklerinin hesaplanması ve az da olsa Akdeniz’in teknik özelliklerinden bahsediliyor olması oldukça değerlidir. Ayrıca mürettebatın teker teker incelenmesi, reislerin subaylarla ayrımı ve aralarındaki siyasi ilişkiler, talihsiz kürekçilerin yaşadığı olaylar ve hatta gemide neler yendiği, hijyenin nasıl sağlandığı, Poseidon’a ve Meryem Ana’ya dua eden gazilerimiz hatta ve hatta mahbub dost can levendlerden bile bahsediliyor.
Akdeniz’in ve korsanlığın coğrafyası bu kitabın hacmine uygun bir biçimde yer bulmuş ve bir savaş tarihi kitabı olmamakla birlikte korsanlarımızın savaşta başvurdukları yöntemler ve hilelerden de bahsedilmiş. İktisadi, hukuki ve idari yönünden incelenen korsanlık mesleğinin aslında deniz eşkıyalığından ayrı bir durum olduğu ve korsanlığın da bir hukuku olduğu oldukça güzel işlenmiş.
Emrah Safa Gürkan bu kitabı yazarken esas amacının bu konuda eksik olan yazım hayatımıza bir ivme kazandırmak olduğu bariz bir şekilde anlaşılıyor. İlgili araştırmacılarını bekleyen korsanlık ve onun çok işlenmemiş konularını kitabında eğlenceli bir üslupla anlatan biri olarak, aslında her konuya dokunmaya ve bu konularda popüler yazımın bahsetmediği fakat oldukça eğlenceli olan konulara değinmeye çalışmış. Bu anlamda yalnızca tarihçilerin anlayabileceği değil herkesin anlayabileceği bir kitap ortaya çıkmış. Ayrıca kitapta konuyla alakalı onlarca harita ve resmin bulunması ise okuru bu eğlenceli ve acımasız denizlerin içine dalmaya sürüklüyor.
1672’de Cenova asıllı bir Cezayir korsanı, saldırdığı Fransız gemisinin kaptanının kardeşi olduğunu fark edecektir. Ancak yıllardır görüşmeyen kardeşlerin buluşması gemiyi askerlerin yağmasından kurtarmaya yetmemiştir; korsanlığın kadim kuralları vardır ve kurtlar sofrasında duygusallaşmanın âlemi yoktur.
Bu kitabı tanıtırken aklınızda yalnızca ufak bir fikir oluşturmayı amaçladım. Kitabımızın hacmi ufak bir tanıtım yazısına genel hatlarıyla sığamayacak kadar fazla. Emrah Safa Gürkan hoca bir önceki kitabı olan Sultanın Casusları’nda olduğu gibi Osmanlıca kaynakların dışında aynı zamanda Fransızca, İtalyanca, İngilizce, Portekizce gibi birçok yabancı kaynak ve arşivleri kullanmış. Sultanın Korsanları isimli kitabı Kronik Kitap Yayınları, Ekim 2018, 1. baskısından okudum. Günlük okura da hitap eden ve ufuk açan bu kitabı herkese tavsiye ediyorum. İyi okumalar…
Güzel bir tanıtım yazısı olmuş, elinize sağlık. Ayrıca şunu eklemek istiyorum; 2000’li yıllarda yapılan korsan filmleri ile, özellikle Karayip Korsanları, korsanlığı karşı bir sempati de duyuluyor. Oyuncakçılarda korsan oyuncakları, korsan simgeleri ile dizayn edilen arabalar, motosikletler görebiliyoruz. Ve daha nicesi… Bir de şunu sormak istiyorum: O zaman hangisi daha kötü, korsanlık mı piratlık yani deniz eşkıyalığı mı?
Hangisinin daha kötü olduğu sorusunun cevabı, olaya ne açıdan baktığımıza göre değişir. Fakat deniz eşkiyalığının hukuki ve insani açıdan daha aşağı olduğunu söyleyerekten korsanlığı tercih ettiğimi belirtmek istiyorum. Fakat orada da kürekçi olmanın ölümden bir farkı yok. İkisi de kötü 🙂 Teşekkür ederim.
Sultanın Korsanları ile ilgili gerçekten çok güzel bir tanıtım yazısı ellerinize sağlık. En yakın zamanda alıp okumaya çalışacağım. Buna benzer kitap önerilerinizi ve tanıtımlarınızı hevesle bekliyorum.