Sanat, toplumların gelişmişlik seviyesini belirleyen en üst insani uğraşılardan biridir. Her ne kadar günümüzde ve geçmişin pek çok dönemindeki yaygın kanaatimiz bu minvalde olsa da Antik Çağ’ın en büyük filozofu Platon’un fısıltılarına kulak vermeliyiz. Sanat gerçekten toplumlar için gerekli ve ilerici bir uğraşı mıdır yoksa epistemeye (gerçek bilgi, felsefi bilgi) giden yolda bir engel midir?
Platon, şüphesiz felsefe tarihinin en sistematik filozofudur. Sistematik felsefe, birbirine örüntülerle bağlı alt felsefi disiplinlerin, bütünlüklü bir yapıya sahip olmasını ifade eder. Sistematik bir felsefeye sahip olan filozofun tüm düşünceleri tek bir temelden büyür, gelişir ve her zaman aynı istikrarla bütünleşir. Sistematik felsefenin kurucusu olarak kabul gören Platon’un; epistemolojik, ontolojik, kozmolojik, ahlaksal, poetik ve politik tavırlarının tamamı belli bir bütünlük içerisindedir. Söz konusu bütünlüğün kaynağı ise meşhur “İdealar Kuramı”dır.
İdealar Kuramı ile Platon, bilginin, yani gerçek anlamıyla bilginin tek bir kaynağı olabileceğini ifade eder. Bu kaynak ideaların kendisidir. Gerçek dünyada var olan şeyler, ideaların bir çeşit tezahürüdür. Gerçek olan, idealar dünyasındaki “-lık, -lik” kavramlarıdır. Ağaçlık, masalık, iyilik, güzellik, insan olmaklık gibi kavramların tamamı gerçek dünyada bir çeşit tezahürden ibarettir ve bunların özü idealar aleminde gizlidir. En nihayetinde Platon, sistematik bir felsefeye sahiptir ve onun sanata olan bakışı da bu düzlemde şekillenir. Platon’un sanat felsefesine ilişkin olumsuz görüşlerinin temel olarak iki sebebi olduğu düşünülür. Sanatın İdealar Kuramındaki yeri, olumsuz görüşlerinin birinci sebebidir.
İkinci olarak ise Sokrates’in idamına sebep olan sanatçılardır. Bilge Sokrates’in öğrencisi Platon’un, hocasının bilgisiz sanatçılar tarafından idama mahkûm edilmesine karşı tavır takınmasından daha doğal bir şey yoktur. Ayrıca bu sanatçılar, sadece bilgisiz olmakla yetinmemekte, aynı zamanda toplumu ve daha da ileri giderek devleti bozguna uğratabilecek davranışlarda bulunmaktadır. Bilge Sokrates’in öğrencisi için mahkûm edilmesi gereken hocası değil, onun felsefi bilgeliğini göz ardı eden ve tüm toplumu gerçek bilgiden uzaklaştıran, taklidin taklidini yapmayı kendine görev bilmiş sanatçılardır.
İçindekiler
İdealar Kuramında Sanatın Yeri
İdealar Kuramı, Platon’un sistematik felsefesinin temellerini oluşturan düşünceler bütünüdür. İdealar Kuramına göre gerçek dünyadaki tüm şeyler, idealar aleminin bir çeşit yansımasıdır. “Devlet”, “Şölen” ve “Yasalar” diyaloglarında bu kuramın izlerini açık biçimde görmek mümkündür. Yani bu dünyada ampirik olarak elde edilebilecek her türden bilgi, ideaların gölgesi altında yeşeren taklitlerin bir çeşit görüntüsüdür. Dolayısıyla gerçek dünyanın bilgisi yeteri kadar güvenilir değildir ve episteme, yani gerçek bilgi doğrudan ideaların bilgisidir. Geri kalanlar ideaların taklididir.
Bu dünyada yaşam süren insan, gerçek dünyanın bilgisine kendisini kaptırırsa, temel olarak ideaların bilgisinden uzaklaşır. Buradan Platon’un sanata ve hatta sanatçıya olan bakışını kabaca çıkarsamak mümkündür. En nihayetinde sanatçı, bu dünyadan elde ettiği bilginin tezahürünü oluşturan kişilerdir. Bir elma resmi çizilecekse ya da birine şiirler yazılacaksa, işte tüm bunlar gerçekten dünyada var olan taklitlerin sanatçı tarafından resmedilmesinden ibarettir. Yani sanat dediğimiz uğraşı, taklit olanların yeniden taklit edilmesinden ibarettir. Oysa taklit etmek, en yalın haliyle gerçek bilgiden uzaklaşmak anlamına gelir.
Tehlikeli Bir Şey Olarak “Sanat”
Taklidin bir taklidini resmetmek sadece sanatçı ile ilgili değildir. Sanatçılar aynı zamanda toplum ve devlet düzenini de doğrudan etkileyebilecek güce sahiptir. Dolayısıyla Platon tarafından sanatın tehlikeli bir uğraşı olduğunun varsayılması oldukça olasıdır. Üstelik tek başına tehlikeli bir uğraşı olmaktan bile daha fazlasıdır. İnsanı ideaların bilgisini keşfetmeye en yakın kılan felsefeden uzaklaştırır ve daha da ileri giderek taklit olan tüm bu şeylerin dünyasında başka bir taklit yaratır. Taklitlerin taklidi çoğaldıkça, toplum ve devlet düzeni bozulmaya yüz tutar. En nihayetinde gerçek bilgiden uzaklaşılmaktadır. Bu özelliği nedeniyle sanatı Platon, “Mimesis” olarak tanımlar. Mimesis tam olarak doğanın, sanatın çeşitli dallarında taklit edilmesini ifade eder.
Platon’un mağara alegorisi üzerinden de sanatın neliğine ilişkin bir tartışma alanı oluşturmak mümkündür. Platon’un sanat anlayışını doğrudan ifade edebilecek bu alegori, fiziki dünyada ideaların bilincinden bağımsız olarak yaşayan insanların, erdemden uzak bir görünüme sahip olduğunu gösterir. Karanlıklar içerisinde mağarada yaşayan insanlar, güneşin -yani bir bakıma ideaların- yaydığı ışığın farkına varmak yerine sadece gölgelerle yetinir. İşte Platon için sanat da tam olarak gölgelere odaklanma işidir. Üstelik sanatçı, gölgeleri yaşamının merkezine alarak ideaların bilgisinden git gide uzaklaşır ve en nihayetinde toplumu da etkileyerek yozlaşmış bir kültür yaratır.
Felsefeyle Şiir Sürtüşür mü?
Platon’un sanat perspektifi çok uzun yıllardır tartışılıyor olmakla birlikte onun şiire bakış açısının diğer sanat dallarına olan bakışıyla farklılık gösterdiği iddiası hayli dikkat çekicidir. Platon için felsefe ve şiir tamamen sürtüşen uğraşılardır, demek doğrudur. Bununla birlikte Platon okumalarında satır araları incelendiğinde, açık biçimde onun Homeros’a olan hayranlığı gözlemlenir. Homeros, Platon için taklidin taklidini yapan en büyük bilgedir. Platon, Homeros’la ilgili düşüncelerini öyle abartır ki yer yer Homeros’un kendi ideal devletinin içerisine bile çağırır. Platon’un devleti, tamamen sanata ket vuran ve onu doğrudan sistem dışına atan bir yapıya sahiptir.
Bununla birlikte söz konusu şiir ve Homeros olduğunda Platon oldukça cüretkardır. Tüm edebi perspektifiyle Homeros’u devletine çağırır. Fakat Platon’un Homeros’a yaptığı davette birtakım şartları vardır. Bu şartlar şiir ve hatta diğer sanatsal uğraşıların tamamının devlet düzeni içerisinde nasıl olması gerektiğine ilişkin önemli ipuçları verir. Burada Platon’un doğrudan kullandığı ifade “benzetmeci şiir” türüdür. Benzetmeci şiir, diğer şiir türlerinden farklı olarak taklidin taklidine odaklanmaz. Bu tarz şiirler temel olarak efsanevi niteliktedir ve geçmişle gelecek arasında bağlantı kurma işlevini yerine getirir. Ayrıca Platon’un devlet düzeni içerisinde zaman zaman sansürlerle sanatçılara yer verilebileceğine ilişkin detaylar da göze çarpar.
Son kertede Platon’un sanata olan bakış açısının; muğlak, askıda kalmış, tam olarak yeşerememiş ve modernize olmaya uygun olmayan bir perspektiften beslendiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla Platon’a göre sanat; devlet düzeni içerisinde ancak sansürler ve düzenlemelerle yer alabilecek, idealar aleminden bilge insanı uzaklaştıran, büyük oranda taklidin taklidine odaklanan, hiç de yaratıcılık gerektirmeyen insani bir uğraşıdır.