Toprak,
Aslımız, yurdumuz ve sonumuz
Toprak,
Sevdiklerimize hasretimiz
Toprak,
Yağmur damlalarının sığınağı
Toprak,
Her bir adımda ruhumuzdan kaçışımız
Toprak,
Emeğimiz, ekmeğimiz.
Toprak,
Yazgımız ve yazdığımız.
Yazgısını bekleyen sahifemiz topraktan o sahifeyi dolduran kalem yine topraktan.
İşte şimdi,
toprağa yakarışta,
kağıt ve kalemden kaçıştayım.
İşte şimdi,
Yazmanın da yorulduğu duraktayım.
“Söz uğruna hayatı bir yalan gibi yaşadık. Ne kadar yalancıydık. Kurduğumuz oyunlarda oysa her şey ne kadar inandırıcıydı.
Aşktan bahsettik aşkı tanımıyorduk. Öldük, ölmüyorduk. Sadakatten söz ettik, sadakati bilmiyorduk. Sevdik, aslında sevmiyorduk. Aldık, veriyorduk; verdik alıyorduk, söz yerini buluyordu sadece, iyi düşüyordu. İçimiz bir hoş. Habire büyüyorduk.
Söylemesek ölürdük
İnanmadan söyledik, yine öldük”
“Hepimiz anlatmak ihtiyacındayız, ama hiç anlatamayacağız. Anlatamadıkça canı acıyor şairin, canı acıdıkça şiir geliyor.
Acınız dinmesin efendim ve anlatamayasınız. Çünkü en iyi o zaman anlatırsınız.”
“Cümlelerde kaybolmaktan, sözlere kaybolmaktan vazgeç. Çünkü herkesin lügati farklı. Bunu hala bilmiyor musun? Senin yağmurunla kimsenin” yağmur” u sözcük biçiminde uymuyorsa birbirine, bu çaba niye?
Kapat gözlerini önce.
Ve aç kendi içine. Bunu başarabildiğin zaman hem senin yağmurunun hem benim yağmurumun uyduğu bir üçüncü yağmur mutlaka var olacak. Bütün sözlerin üstündeki sözü göreceksin.”
” Yokluğun yolu bilinmemekten değil bilmemekten geçiyordu, anladım”
“Papatya. Bahar ordusunun öncü kuvveti. Fedakar ve çilekeş piyade. Ödülsüz ve madalyasız akıncı”
“Başka hayatların üzerinden yürümek ne kadar kolay. Nasılsa ölen başkasıdır, yaşayan da. Yürek isteyen insanın kendi hayatının üzerinden geçebilmesi. Yeniden yaşayabilmesi, yeniden ölmesi.”
” Kendi uçurumunu gördü. Dahası kendini o uçurumun dibinde çok dibinde gördü. Nasıl olmuş, dedi, bu uçurumda bu kadar derinlere düşmüşüm böyle? Kendi uçurumunun derinliği karşısında ürperdi de oradan nasıl çıkacağını hiç bilemedi. Bulanık görüntüler arasında bir tutamak, bir basamak, bir çıkıntı aradı, el atacak… ”
” Bir bardak suda okyanus saklıdır çünkü kalbinde gözü olana. Ve dahi bir bardak suda fırtına koparır kalp gözü kapalı olan”
” Sonra yüreğimi görebilirim. Dünyaları içine alıp da dünyalara sığmayan yüreğimi. Karun sofrasında doymayıp da bir buğday tanesiyle avunan yüreğimi. İçindeki siyah noktayı. Aynı yerde Hû’ya müheyyayı. Çitsarmaşığını, “aşeka” yı. Beni hem melek hem şeytan kılanı. Arşla bir kılan beni. Beni “zübde-i âlem” edeni. Beni hak ile yeksan kılan “ben” i. Yüreğimdeki siyahı yüreğimdeki beyzayı”
Üzerimize ağırlığı çöküyor kelimelerin, yazmanın yorgunluğundan böyle bir dağınıklık kalıyor geride…