“Yeşili gördün mü? Bak sağda ve soldalar yeşiller. Ağaçlar ve çimenler yeşildir biliyor musun? Yoksa yeşili göremeyen gözlerin mi var? Ya da acaba dünyadaki yeşil görmeyen gözlerden mi seninkiler?”
Bu laflar eskilerde kaldı. Şimdi gözlerin göreceği yeşil mi kaldı?
Başlarda ağaç dediler, diktik. Çimen dediler, ektik. Tabi ben değil, benden önceki meslektaşlarım. Sırf oksijenimiz bol olsun diye dikmişler. Ama demişler ki, dünyadaki oksijenin çoğunu denizdeki canlılar üretiyormuş. Sonra ne gerek var ağaçlara demişler ve ağaçları kesmeye başlamışlar. Yakmak için, kağıt için, insanın sırf parası var diye ağaç evlerini yapmak için, alet edevatlar için, tuvalet kağıdı için kesmişler. Sonunda Afrika’daki ve Güney Amerika’daki yağmur ormanları çoktan bitti. Ne işe yarıyor ki ağaçlar? Kes gitsin kendin için. Şimdilerde sokak ve caddelerdeki ağaçları da kesiyoruz. Bazı insanlar neden bu ağaçları kesiyorsunuz diye soruyorlar. Ama artık insanların çoğu cahil değil ki. Ağaçları ne için kestiğimizi biliyorlar. Sorularını sorduktan sonra cevap beklemeden gidiyorlar yanımızdan. Neden mi? Komik ama suç ortağı olduklarını anlıyorlar. Çünkü onlar da kullanıyor yaşamlarında.
Dün bir ağaç beni baya zorladı. Kökleri çok derine inmiş. Nasıl da tutunmuş yaşama öyle. Ölmemek için çok direndi ama ben ve arkadaşlarım işini bitirdik bir çırpıda. Sokaktaki ağaçları daha birkaç gündür kesiyoruz ama eve giderken birkaç yeni şey farkettim. Kestiğimiz ağaçların yerine maketlerini koyuyorlar. Maket mi desem yoksa şişme balon mu? İkisi gibi de duruyor. Biraz yaklaştığımda cidden güzel bir maket yaptıklarını anladım. Yapan çevre mimarı işini iyi yapmış.
Eskiden çevreci denen insanlar varmış. Kesilmemesi için kendilerini ağaçlara zincirleyip anahtarı yutuyorlarmış. Ama o anahtar vücuda zararlı değil mi? Zaten bir süre sonra soyları tükenmiş. Kendi evlerini geçindirebilmek için artık böyle işleri bıraktılar, diyor yazarlar.
Bakıyorum çevreme de cidden hiç yeşil bir şeyler kalmadı. Çimenleri de yolları genişlete genişlete, park alanı yapa yapa bitirdik. Ev bitkileri bile pek yok artık. Pencerelerin küpeştelerinde hiç saksı göremiyorum. Zaten bazı yerlerde insanların kafalarına düşüyor diye yasaklamışlar.
Geçen gün babaannemle konuştum. Eski toprak ya kendisi, bana hemen laf söylemeye başladı, “Yoksa sen hiç ağaç dikmedin mi? Ellerin toprakla buluşmadı mı? Yazık sana. Ölmeden önce ağaç dikmeni tavsiye ederim. Hey sana söylüyorum duyuyor musun?” dedi. Ben de bir şey demedim. Ne diyim? “Babaanne senin zamanların eskilerde kaldı. Artık kimse ağaç dikmiyor. Dikilenler kesildi. Bazıları hiç büyümeden hem de. Ayrıca ağaç dikecek yer kalmadı ki. Her yere bina yapmak zorunda kaldılar insanların oturabilmesi için. Ne yapsınlar sokakta mı yatsınlar?” mı diyim?