Günlük okurun seçtiği onlarca tür kitap içerisinden sosyoloji metinleri pek tercih edilmiyor. Bu durum bütün dünyada böyle çünkü sosyolojinin ne demek olduğunu bilmiyoruz. Sosyoloji; okurlar için laf salatası, sıkıcı ve bilimle alakasız metinlermiş gibi algılanıyor. Aslına bakılırsa, bu alan çok büyük ve uzun bir çalışma bölümünü sırtlamıştır. Her konu hakkında binlerce kitap ve makale, yüzlerce düşünce akımı ve yöntem bulunuyor.
Lakin sosyoloji ne demektir? İşte bu sorunun cevabını genellikle bilmiyoruz. Bilmememizin en büyük sebebi, yazarların bunu tanımlayamıyor olmasıdır. Çünkü tanım konusunda bir birlik yoktur. Dolayısıyla sosyoloji metinleri; günlük okur açısından çok tercih edilmeyen, kenara köşeye itilen bir türdür. Ayrıca sosyolojinin ne olduğunu bilmemekten ziyade ne işe yaradığını bilmemek, bu tür kitapları okumamamızın en büyük nedenlerinden birisidir.
“Sosyolojiye gelince işler çok farklıdır. Sosyolojinin çalışma alanında dev hızlandırıcılara ya da radyoteleskoplara benzer bir şey yoktur. Sosyolojik bulgu için hammadde sağlayan bütün deneyimler, sosyolojik bilgiyi oluşturan hemen her şey sıradan insanların normal günlük hayatlarında yaşadıkları şeylerdir; deneyim, bazen pratikte mümkün olmasa da, ilke olarak herkese açıktır; ve deneyim bir sosyoloğun büyüteci altına girmeden önce zaten herkes tarafından, sosyolog olmayan, sosyoloji dili kullanma ve olayları sosyolojik görüş açısından görme eğitimi almamış bir kişi tarafından yaşanmıştır.”
Zygmunt Bauman’ın kaleme aldığı Sosyolojik Düşünmek (Thinking Sociologically) isimli kitabın, sosyolojinin ne olduğu ve ne işe yaradığı sorularına cevap verebilecek nitelikte bir eser olduğunu düşünüyorum. Sosyoloji hakkında pratik olarak bilgi edinme amacıyla yazılmış bu kitap, günlük okur için güzel bir nitelikte. Akademik ve sosyolojik bir makalenin kitap hali değil. İşte bu yüzdendir ki diğer sosyoloji kitapları gibi sıkıcı değil. Bilimsel ve akademik dille yazılmış bir sosyoloji kitabından daha çok her kesimden okurun anlayabileceği tarzda yazılmış nadide bir kaynak.
Kitapta klasik sosyolojik tanımlamalar zinciri yerine günlük örnekler üzerinden gidiliyor. Mesela günlük hayatta çok olağan bir şekilde yaptığınız bir hareketi neden yaptığınızı tartışıyorsunuz. Aslında yapılan eylemler sorgulanmayacak kadar doğal eylemler oluyor. O kadar olağan ki kendiniz bile tanımlayamıyorsunuz. İşte tam olarak burada sosyoloji devreye giriyor. Sosyolojik Düşünmek, yaptığınız ve çok “olağan” eylemleri neden yaptığınızı yahut neden yapmadığınızı açıklıyor. Bu şekilde olaylara ve durumlara bakış açınız değişiyor. İşte bu yüzdendir ki sosyoloji bilimi değerlidir.
Belli değerlerin atalarımız tarafından savunulduğu bir kere kabul edildiğinde, onlar artık çağdaş eleştirilere karşı daha dayanıklı hale gelirler; o güzel eski devirler, parlak bir başarıyla olmasa bile, tarihin sınavından geçmişken, öteki değerler hala kendilerini kanıtlamamışlardır. Gelenekçi meşruiyet huzursuzluk ve endişenden başka bir şey doğurmayan hızlı değişim dönemlerinde özellikle çekici hale gelir. Şayet köktenci ve daha önceden bilinmeyen yenilik hareketleri eski ve denenmiş tarzların onarılması olarak takdim edilirse bu tür meşruiyet işe yarar; böyle bir sunuş bazen, göründüğü kadarıyla, hızlı sosyal değişim neden olduğu belirsizliği bir dereceye kadar azaltabilir ve görece güvenli, daha az sancılı bir seçim sunabilir.
Postmodernist bir yazar olan Zygmunt Bauman, toplamda 12 bölümden oluşan kitabında birçok örnek üzerinden farklı konulara değinmiş. Bu 12 bölümün başlığını buraya yazmak, kitabın genel hattını kavrayabilmek açısından anlamlı olacaktır: Özgürlük ve Bağımlılık, Biz ve Onlar, Yabancılar, Birlikte ve Ayrı, Armağan ve Mübadele, Güç ve Seçim, Kendini Koruma ve Ahlaki Görev, Doğa ve Kültür, Devlet ve Millet, Düzen ve Kaos, Hayat Uğraşına Dalmak, Sosyolojide Tarzlar ve Araçlar. Her ne kadar kitabın çevirisi iyi olmadığından dolayı bu özelliğini biraz yitirmiş olsa da samimi bir dille yazılmış. Her bölümde farklı bir örnek ve düşünce üzerinden günlük hayattan çeşitli örnekler tartışılıyor. Yani bu kitaptan bir şeyler anlayabilmek ve keyif alabilmek için sosyoloji biliyor olmanız yahut sosyolog olmanız gerekmiyor. Ayrıca kitabın en sonunda sosyolojiye ilgi duyanlar için giriş niteliğinde bir okuma listesi de var.
Zygmunt Bauman’ın Sosyolojik Düşünmek (Thinking Sociologically) kitabını, Ayrıntı Yayınları’nın on beşinci baskısından okudum. Dilini İngilizceden Türkçeye Abdullah Yılmaz çevirmiş. Ne yazık ki yapılan çeviri pek hoş değil. Umarım ileride bir başka kişi tarafından da çevrilir. Bu olumsuz niteliğinin yanında, sosyolojiye ilgi duyan ve sosyolojinin ne olduğu hakkında bir şeyler öğrenmek isteyen herkese bu kitabı tavsiye ederim. İyi okumalar…