Nasıl acı çekilir? Herkesin farklı bir duruşu var içinde kopan parçalara. Kimisi bağırır çağırır, acı çekmeyi tekeline almaya çalışır. Kimisiyse sessizliğiyle işkence eder etrafındakilere. Aslında bu ikisinin de yardım çığlığıdır. Peki ya gerçek suskunlar? Yardım için uzanacak ele yumruğumu sıkıp kapatanlar? Kendine acıyı konduramayanlar? Gece yarısı derdine bir şarkı açıp, kalemi eline alıp çare arayanlar? Acı yarıştırmaya güçleri kalmamıştır belki de. Kıyafetlerinin altı yarayla dolu olanlar? Tüm gülüşleri mutsuzluklarıyla savaşmak içinse? Onlara göre acılar paylaşınca azalmaz ki. Çare vermeyecekse ne lüzum var derdini bir yabancıyla tanıştırmaya? Ben inanmam acıyı paylaşmaya, bazı acıları paylaşmaya. O acılar ki dibi yoktur, sen çektikçe uzar, süner. En iyisi içinde açtığın çukurda tutabilmek onları. Zamanla çürür mü bilmiyorum ama derinliğini tahmin edemediğin bir yaraya nasıl bıçak vurabilirsin ki?
Aslında mesele acının sınırları, derinliği ne olursa olsun , duyguların ne denli isyankarsa da idareyi mantığına teslim etmek ve tabi unutmamalı ki acı gibi mutluluğun da zihni bulanıklaştıran bir sarhoşluğu vardır ama güvenin mantık idarede olursa duygusuz, bencil ya da insanlar ne derse desin… Ama kimsenin acı çukurunda payınız olmaz. Ne kendi çukurunuzda ne de bir başkasının ve insan en çok kendine sorumludur. Kendi acısını yönetmeye…
Kısa bir yazı gibi dursa da bu sadece boşluklarla dolu bir taslak, okundukça uzayan bir metin.
Evet çok anlamlı bir yazı. Herkesin acılara karşı farklı bir savunma mekanizması vardır. Çok teşekkürler.
Ben teşekkür ederim vaktinizi ayırdığınız için
Çok etkilendim gerçekten çok başarılı.