Aşk-ı İstanbul (Bu Şehrin Havasını Soluduğum Anda!)

4

Kaç yakası vardır insanın, o yakaları bağlayan kaç köprüsü? İnsanın maviye olan tutkusu gökyüzüne baktığında içine dolan huzurdan mı yoksa içinde onun bile varlığını bilmediği ama kimi zaman akıntısına ters yol almaya çalıştığı denizden mi?

AŞK-I İSTANBUL ‘un sebebini bu şehrin havasını soluduğum anda anlamaya başladım. İçimize o kadar benziyor ki bu şehir. Kalabalık ama kendinden başka kimsen yok bazen, gürültülü ama mavinin huzurunu barındırıyor içinde, bir o kadar gerçek ve rüya. Dışımızdaki içimiz adeta. Şair diyor ya
“İSTANBUL ‘U DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI ”

Kapattım gözlerimi dinliyorum İstanbul’ u ve kendimi. Dalga seslerine karışıyor çocuk sesleri. Esen rüzgarı tamamlıyor vapur düdükleri, martı sesleri.

Kapattım gözlerimi dinliyorum İstanbul ‘u ve dışımdaki içimi. Bir bebek ağlıyor annesinin kucağında olmak için. Ona yurt orası, can orası. Allah rızası için diyen sesler sızlatıyor vicdanımı, doluyor gözlerim. Aldığım nefesin ağırlığı biniyor omuzlarıma, çaresizliğim…

Kapattım gözlerimi dinliyorum İstanbul’ u
ve ruhumun iki yakasını, çatışmasını. Ezan sesine eşlik ediyor bir Katolik Rahibinin gülümsemesi ve Taksim’deki insan kahkahaları. İçlerinde bir tebessümlük iyilik bile barınmayan insanların önüne enstrümanlarının kutusunu açıyor sokak çalgıcıları. Ruhu oluyorlar şehrin. Bir an için bizi hayatın koşuşturmacası ve telaşından kurtarıveriyorlar.

Kapattım gözlerimi dinliyorum İstanbul ‘u ve kimsesizliğimizi. Sesler kısık olan bitene, kulaklar sağır, gözler kapalı. Aynı gökyüzüne baktığım insanlar yabancı bana. Bencileyin dertler bencilleştirmiş bizi. Düşünmez olmuşuz başkalarının derdini. Günü kurtarma telaşı bizdeki. Akan her gözyaşından sorumluyuz oysa ki, ve yine akan gözyaşların her damlasının sebebi biziz. Çünkü herkesin içinde kimsesiziz, hiçiz. Beraber çare olabilecekken tek başımıza çaresiziz. Bir bilinmezliğe doğru gidiyoruz herkesle aynı yoldan farklı olma iddiasını elden bırakmadan.

Kapattım gözlerimi dinliyorum İstanbul’u ve geçmişten geleceğe bizi hepimizi. Boğaz Köprüsü Asya ve Avrupa’yı değil de geçmişi geleceğe bağlıyor sanki. Bizlerse ne geçmişe ne geleceğe aitiz. Biz şimdiyiz, basmıyor yere ayaklarımız Sığamıyor ne gökyüzüne ruhlarımız ne yeryüzüne bedenlerimiz. Biz derken farklı renklere ve seslere yok tahammülümüz. Oysa herkesin aynı şeyi düşündüğü yerde kimse bir şey düşünmüyordur demiş eskiler. Farklı seslere olan tahammülsüzlük insanımızı önce düşüncesini anlatmaktan sonrada düşünmekten aciz hale getiriyor. İşte biz şimdiyiz. Geçmişle gelecek arasındaki köprüde. Ortaköy Cami şahit tahammülsüzlüğümüze.

Kapattım gözlerimi, dinliyorum İstanbul’u arıyorum o manayı. Kimine dost kimine eş kimine kardeş kimine sırdaş olan şehir…Saklıyor manayı bulmayı hakketmeyenden. Bizden önce bulunmuş o manayı beraber okuyalım üstat Necip Fazıl’ın dizelerinden.

CANIM İSTANBUL

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım…
İstanbul,
İstanbul…

Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik…
Bulutta şaha kalkmış Fatihten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat…
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? ..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet…

O manayı bul da bul!
İlle İstanbul’da bul!
İstanbul,
İstanbul…

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca’da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar…
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir Katibimi…

Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul…

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler…
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar…

Gecesi sümbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul..

NECİP FAZIL KISAKÜREK

Düşler ülkesinden bir kaza sonucu sevgisiz insanlarla dolu dünyanıza düstüm. Kim oldugumu sorarsanız "Biraz rüzgarım biraz dalga" şairin dediği gibi. Aslında belki kendimi arıyorum ben de burda. Yaşım konusunda da farklı düşünceler var ama ben hepinizle akranım. Burdan çoğu zaman düşler ülkesine olan özlemini paylaşıyorum sizlerle. Herşeyin yeterince gerçek olduğu bu dünyada biraz da olsa hayallerimize sahip çıkalım ne dersiniz ? Unutmayın insan kardeşlerim: "İnsan Sevgi İle Yaşar "

4 Comments

  1. Kalabalıklar içinde yalnız olmak. Bilinenin içinde bilinmez olmak. Var ikin yok oluyoruz bazen. İstanbul ne bir şehir sadece ne de bir derinlik. Belki karmaşasını farklı düşüncelerden renk renk insanlardan alıyor ayrı renk , ayrı din, ayrı ırk.Belki birleştirdiğinden onca kulu tahammül ederek , Rahman ismi tecelli ediyor belki. Belki de ondan bu şehre gelen binlerce insanın hidayete ermesi. İslam’ı sevmesi. Hoşgörünün , selametin şehri belki de. Bir tebessüm kadar iyiliği olmayan demişsiniz sayın yazar ,bunca şükredilecek şey varken sorgulamak lazım insan neden bunlara kulak tıkar? Tahammülsüzlüğümüz ayaklarımızın yere basmamasından biz de İstanbul gibi kurtulalım sayın yazar . Ağzınıza, yüreğinize sağlık. İnsanın yüzüne övme toprak at derler. Övmek istemiyorum. Anladınız siz. 😉

  2. Kelimelerin, fikirlerin, düşüncelerin böyle bir araya geldiğini görmek öyle güzel ki. Teşekkür ederim. Ben de size bir miktar toprak atıyorum, anladınız siz

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Edebiyat Kategorisinde Son Yazılar

Sevgi Eken Sevgi Biçe

Saçıma ak düştü bu sene, İlk tanenin havaya düşmesi gibi; Hiç olacak olanın üstüne. Hissettim o

Şapșik

En beklenmedik anda, nameler getirdi güvercinler. Bilmiyorum nasıl vardım yanına, başım kollarımın arasında. Bakışınca gözlerinle, düşüncelerim

Kardan Adam

Güneşin ilk ışıkları henüz yeni yeni karların üzerine vuruyordu. Sabah koşusunu yapmak için evinden hızlı adımlarla

Aynaya Bakınca -1

Saat hayli geç olmuştu ama aksi gibi canı çay çekiyordu. Çayı içtikten sonra gece uyuyamamak vardı