Bedri Rahmi Eyüboğlu, Türk edebiyatının en özel isimleri arasında yer alıyor. Ressam kişiliğini şair kimliğiyle bir araya getiren Eyüboğlu, her şiirinde paletinden çıkardığı kelimeleri özenli bir işçilikle yan yana sıralar. 1911-1975 yılları arasında yaşayan ünlü şair, çok yönlü bir insandır. Edebiyatı sever, şiiri sever, resmi sever, insanları sever.
İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisinde ve Paris’te resim eğitimi alır. Eğitimi sonrasında Türkiye’ye dönen ünlü şair, Güzel Sanatlar Akademisinde ders vermeye başlar. Heykel, seramik, resim ve edebiyat olmak üzere pek çok sanat dalında eserler veren Bedri Rahmi Eyüboğlu, toplumsal sorunları dile getirdiği şiirleriyle de dikkatleri üzerine çeker.
Bu şiirlerinden en özeli, muhakkak ki “Hüzün Geldi” şiiridir. Pablo Neruda’nın hayatına odaklanan “Postacı” filminde, postacı ve Neruda arasında çok özel bir diyalog geçer. Neruda, postacıya kendi şiirlerini çaldığını, bu şiirlerle sevdiği kızı etkilemeye çalıştığını söyler. Postacı, gerçekten de şiirleriyle kızı etkilediğini ama bu şiirlerin ona ait olmadığını ifade eder. “Şiir, ona ihtiyacı olanındır!” demeyi de unutmaz. Ne muhteşem bir kelamdır bu. Şiir, gerçekten de ihtiyacı olana mı aittir?
Hüzün Geldi şiirinde Eyüboğlu, bu gerçekliği en özel şekilde yansıtır. Yaşadığımız “deprem felaketi”, herkesi derinden etkileyen, tarif edilemez bir olaydır, bir afettir, bir acıdır, bir… 6 Şubat Kahramanmaraş Depremi ile hepimiz enkaz altında kaldık, acımız yükseldi göğe doğru. Nasıl olur bilinmez, büyük şairler hep; acımızı sanatı kullanarak tarif etmiştir, etmeye de devam ediyor. İşte Hüzün Geldi şiiri, tam da en acılı, en kötü, en yalnız olduğumuz zamanda imdadımıza yetişti.
İçindekiler
Halaylar, Horonlar Durdu
“Türküler bitti (Hiç türküler biter mi? Bitti işte.)
Halaylar durdu
Horonlar durdu
Al damar, mor damar, şah damar sustu”
Bedri Rahmi Eyüboğlu, ey sevgili şairim benim türküler biter mi hiç? Ama bazen hiçbir şeyin anlamı kalmıyor. Geçmişi, şimdiyi ve geleceği yansıtan türküler; insan çaresiz kalınca bitermiş. Her bir mısrasını incelikli bir şekilde dokuyan ressam şair Eyüboğlu, nasıl da resmetmiş çaresizliği. Türk kültürü demek, bütün farklı ögelerin hoşgörüyle bir arada ve yan yana kalması demek. Bir yanda halaylar edilir, bir yanda horonlar tepilir, bir yanda Orta Asya’nın konar göçer hayatının izleri Toros dağlarının eteklerinde belirir. Bu nedenledir ki Yaşar Kemal oturur, yanında Sabahattin Ali oturur, Oğuz Atay oturur; hepsi farklı zamanlarda yan yana oturur.
O zaman halayların, horonların aynı anda susmasına da şaşmamalı! Türk kültüründe her acı, sevginin ördüğü duvarlarla çevrilidir. Eyüboğlu da bunu fark etmiş olacaktır ki sevgiyi dokumuştur şiirine.
Bir Bulut Uçardı Başıboş, Bedava
“Bahçeler put kesildi birer birer
Meyveler salkım saçak taş.
Bir bulut uçardı
Başıboş bedava
Yandı kül oldu.”
Sahi özgürce uçan, kimseye de hesap vermeyen o buluta ne oldu? Yandı, bitti, kül oldu. Artık görünmüyor semalarda. Bulutun da eski neşesi yok mu dersiniz? Öyle saf beyazdı ki önceden, bulutun kar beyazına el dayanmazdı! Bakan bir kere daha bakardı da bembeyaz bir dünyanın içinde kaybolur giderdi. Gökyüzünün mavisi, içine alırdı bembeyaz bulutları.
Bir bulut uçardı, demişti Bedri Rahmi Eyüboğlu, ne oldu o buluta? Sahi, neden gitti? Yandı, bitti, kül oldu. Yitip giden canlarımızın kederi, acısı; seni de mi yok etti?
Hüzün Geldi Baş Köşeye Kuruldu
“Hüzün geldi baş köşeye kuruldu
Yoruldu yüreğim yoruldu.
Ağaç büyür arkasında koşamam
Kervan yürür peşi sıra düşemem
Yıldız akar uçsam da yetişemem.
Hüzün geldi baş köşeye kuruldu
Yoruldu yüreğim yoruldu.”
Bedri Rahmi Eyüboğlu, anlatmış da anlatmış; ne de güzel anlatmış. Tarifi olmayan acıların şiiri vardır bazen. Konuşsan ağzından cümle çıkmaz, sussan o derin sessizlik seni yok eder. Onu yapsan olmaz, bunu yapsan olmaz. Ama neyse ki Bedri Rahmi, ilmek ilmek dokuduğu mısralarla geçmişten bize seslenir.
Şiirlerinde Türk kültüründen beslenen, bizi bize anlatan bu kadim şair, sadece Hüzün Geldi şiiriyle seslenmez bize. Daha ne şiirleri vardır heybesinde. “Paramparça” şiirinde;
“Ağaç bütün
Işık bütün
Meyve bütün
Benim dünyam paramparça” der.
Doğru ya, bizim dünyamız biraz parça parça: paramparça. Bakıyoruz sağa, sola; bakıyoruz ağaca, kuşa, sandala. Bakıyoruz da görmüyoruz. Neden mi? Etrafımız hep karanlık, kapkaranlık. Işık yok evimizde. Bütün ışıklar sönmüş. Kafamızı pencereden çıkaralım diyoruz, olmuyor. Neden mi? Olmuyor işte; pencere yok, kapı kırık. Gökyüzü desen kaçmış gitmiş. Nefes de alamıyoruz.
Dışarıya çıksak, yok olmuyor. Neden mi? İçerisi olmuş dışarı, içerisi yok, dışarısı yok. Ne diyor Bedri Rahmi:
“Büyük bir ayna kırılmış
Kırılıp yere dökülmüş
Kainat içine düşmüş
Düşmüş amma paramparça”
Kocaman bir ayna varmış. Öyle güzelmiş ve büyükmüş ki… Görenler şaşırır kalırmış. Kırılıp yere düşmüş, nasıl da birçok parçaya bölünmüş. Kainat da içine düşmüş, kocaman aynanın içine. Umutlar, sevinçler, heyecanlar, hayaller; hepsi bir yerde.
“Yaprak yaprak yapıştırdım
Diyar diyar dolaştırdım
Bir alevdir tutuşturdum
Yandım amma paramparça”
Yaşamın kendisini, birkaç mısra ile anlatan Bedri Rahmi Eyüboğlu büyük şair değil de nedir? İnsanın acısını, kederini kelimelere yüklemek ve bu kelimelerle bir şiire hayat vermek… İşte bu nedenle çok seviliyor Bedri Rahmi. Muhteşem şiirlere imza atan bu çok ünlü şairin “Karadut” şiirine yer vermeden bitirmeyelim. İnsanın acısını, toplumun kederini yansıtma konusunda son derece başarılı olan Bedri Rahmi; aşkı da en yalın halde anlatmayı bilmiş:
“Karadutum, çatal karam çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum”