Edebiyat, bütün güzelliklere kucak açan bir sanat dalıdır. Bu nedenle edebiyatın bir arka bahçesi vardır ve burada renkleriyle insanları büyüleyen çiçekler açar. Elbette arada otlar da biter ama “güzel olan” çevrelemiştir her şeyi. Edebiyatın arka bahçesinde kimleri görmeyi umarsınız peki? Oğuz Ataylar, Sait Faikler, Sabahattin Aliler; bu güzelliklerden birkaçıdır. Kelimeleriyle insanlara umut verirler, bu nedenle edebiyat, zor zamanlarda bir sığınaktır.
Sanat içinde kendisine yer bulan her uğraş oldukça değerlidir. Çünkü yaratıcılık ve özgünlük ile aslında var olmayan bir şey ortaya çıkar. Yaratım sürecidir bunun ismi. Bütün sanat dalları içinde edebiyat, malzemesi dil olan ve dilin en etkili kullanıldığı bir sanat olarak dikkat çekmektedir. Bu nedenle edebiyatın arka bahçesindeki güzelliklerden birkaçına değinmek istedim. Var oluşumuza katkıda bulunan güzellikler, dünyayı da güzelleştiriyor değil mi?
İçindekiler
“Kelimeler, Kelimeler Albayım”: Oğuz Atay
Edebiyat büyülü bir duraksa, o durağın en gözde ismidir Oğuz Atay. Yaşadığı süre boyunca yazdığı kitaplarıyla geçmişten geleceğe bir köprü kuran ve Türk edebiyatına yeniyi getiren Atay, modernizm ve postmodernizm arasındaki ince çizgide konumlanır. İroniyi sanatının merkezi haline getirmiştir. Bu nedenle bütün eserlerinde ironinin etkili bir şekilde kullanıldığını görürüz. İroni ile birlikte düşünülen oyun da romanlarında ve hikayelerinde kendisine yer bulur. En özel eserlerinden biri olan Korkuyu Beklerken adlı hikaye kitabının bir yerinde Oğuz Atay, hafızalardan silinmeyecek bir cümleye yer verir: “Kelimeler, albayım bazı anlamlara gelmiyor!”
Sahi, kelimeler bazen ne kadar da cılız kalıyor. Öyle ki yetmiyor, tükeniyor anlatacaklarımız karşısında. Bir varoluşsal sorundur aslında kelimelerin bir şeyleri anlatmada yetersiz kalması. Peki kelimeler bazı anlamlara gelmiyorsa, hangi anlamalara gelecektir? Neyi, nasıl anlatacaktır? Ama Oğuz Atay, kelimeleri kullanmada o kadar da deneyimsiz değildir. “İşi şeyler birdenbire olur, bu kadar bekletmez insanı.” dememiş midir yine aynı kitabının bir sayfasında? Hayatı özetlemiştir de farkında mı değildir?
“Sevmek, Bir İnsanı Sevmekle Başlar Her Şey”: Sait Faik Abasıyanık
İnsanı seven, doğayı ve hayvanları seven Sait Faik Abasıyanık, edebiyatımızın en özel kalemlerinden bir tanesidir. Türk edebiyatı denildiğinde akıllara gelen bu “Adalı Yazar”, her kitabında deniz kokusuna hasret bizlere denizi sunar tüm maviliğiyle. Durum hikayecisi olarak tanımlanan Sait Faik, gerçekten de insanların ruh hallerini olayların bir adım önünde konumlandırır. Çünkü her insanın bir derdi vardır ama her insan derin bir kuyudur. Kuyunun içinden çıkarmak gerektiğinde bir şeyleri, edebiyat en büyük destekçimiz olur.
Kelimeleri kendinize arkadaş eylediğinizde, insanın acısını ve sevincini çıkarırsınız ortaya. İşte Sait Faik de bunu yapmıştır. Burgazada’daki o birkaç katlı deniz manzaralı minik evinde, yaşayan her şeyi anlatmıştır. “Alemdağ’da Var Bir Yılan” adlı hikaye kitabında Sait Faik’e şu cümleyi kurdurtan neler olmuştur, neler yaşanmıştır; kim bilir:
“Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek bir insanı sevmekle başlar her şey. Burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor.” İşte tam da özü her şeyin. Gerçekten de bir insanı sevmekle başlıyor her şey. Eğer yaşıyorsak, bir insan olarak değer verdiğimiz, sevdiğimiz, belki de aşık olduğumuz her şey; dünyayı güzelleştirir. Fakat bir insanı sevmekle bitiyorsa her şey, orada durmak ve düşünmek gerekir. Sevgi ile nihai son nasıl bir arada bulunabilir ki?
“Günlerin Nasıl Hem Uzun Hem de Bu Kadar Kısa Olabildiğini Anlamamıştım”: Albert Camus
Yabancılaşıyor muyuz kendimize? Albert Camus, “Yabancı” adlı kitabında bize verir ipin ucunu. İpin geri kalanını bulmak bize kalmıştır. Dünya edebiyatı düşünüldüğünde en etkili eserlerden bir tanesi olan Yabancı, toplumun istediği kalıba girmek istemediği için her şeye karşı “yabancılaştırılan” bir insanın hikayesine odaklanmıştır. Andrey Tarkovski’nin “Nostalji” filminde de Domenico, normalin dışında kaldığı için dışlanmamış mıdır bu hayattan? Sahi kime ve neye göre normal?
20. yüzyıl insanı, kendisinden başlayarak her şeye yabancılaşmıştır. İçinden çıkılmaz buhranların da bir nedeni olarak düşünülebilen yabancılaşma olgusu, insanın kendisini bir bütün içinde hissetmemesine sebebiyet verir. İşte Yabancı kitabında da bütün bunlar vurgulanmıştır. Camus, şöyle der kitabın bir yerinde: “Günlerin nasıl hem uzun hem de bu kadar kısa olabildiğini anlamamıştım. Yaşaması uzundu elbette fakat o kadar genişlemişlerdi ki sonunda iç içe geçiyorlardı. Adlarını yitiriyorlardı. Benim için içi boşalmadan anlamını koruyan yalnız dün ve yarın sözcükleriydi.”
“Yolumu Kesen Engellerin Bitip Tükenmezliği Karşısında Çıldırmayacaktım da Ne Yapacaktım?”: Knut Hamsun
“Açlık” kitabıyla edebiyat dünyasında sarsılmaz bir yerde bulunan Knut Hamsun, adeta açlığın anatomisini yazmıştır. “Normal” bir yaşantı içerisinde bulunmasını engelleyen pek çok dert ile baş başa kalan baş karakterin yaşadığı gelgitler, kitapta oldukça başarılı bir şekilde anlatılmıştır. Tam anlamıyla parasız olan karakterin başından geçenler, Knut Hamsun’un yaşamından izler taşır.
Kitabın bir yerinde Knut Hamsun adeta insanlara şöyle seslenir: “Yolumu kesen engellerin bitip tükenmezliği karşısında çıldırmayacaktım da ne yapacaktım?” Biri biter, öteki başlar…Yaşamın kendisi midir hayattaki engellerin tamamı?
“Perişan Bir Haldeydim”: Sabahattin Ali
Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının en etkileyici isimlerinden bir tanesi olan Sabahattin Ali, bütün eserlerinde insanı anlatır. O da Sait Faik gibidir, anlattığı insandır. Fakat bunu o denli yalın bir şekilde anlatır ki hayran kalmamak elde değildir. Kuyucaklı Yusuf, Kürk Mantolu Madonna, İçimizdeki Şeytan; edebiyat dünyasını derinden etkileyen eserleridir.
Bunların içerisinde özellikle Kuyucaklı Yusuf özel bir yer edinir. Geleneğin pençesinde ezilen insanların hikayesidir Kuyucaklı Yusuf. Karakterlerin her biri, kendi dünyalarında yaşamakta, kimsenin aslında birbiriyle çok büyük bir bağı bulunmamaktadır. 20. yüzyıl insanını mı anlatır bu durum, bilinmez. Kitaptaki şu cümle, aslında kitabın tamamını anlatmaya yetecektir: “Perişan bir haldeydim.”