Hikaye anlatıcılığı nedir, bu çok önemli bir soru.
Hikâye ya da bir diğer adıyla öykü, genel olarak gerçek ya da gerçek olması muhtemel bir olayın anlatısı olarak tanımlanır. Bununla birlikte öykü anlatıcılığı, sadece bir çeşit edebiyat yapma biçimi değildir. Hikâye yazmak, gerçeklikten uzaklaşmadan yaratıcılığı keşfetmenin kıyılarında eşsiz bir gezinti vadeder. Öyküler, bir karakterin topyekûn, tüm detaylarıyla yaratıcı bir zihinde vuku bulmasını sağlar.
Ayrıca hikâye yazmak, empati yeteneğini geliştirir ve başkaları yerine düşünerek bir karakterin yerine kendini koyma becerisini artırır. İster okuyucu isterse bir olay örgüsüne hayat veren yazar olarak öykülerin büyüleyici dünyasıyla tanışmak, olası bir yaşam senaryosunun içine dahil olmayı gerektirir. Üstelik hikayeler, bir toplumun yaratıcılık katsayısını da gösterir. Tüm bunlardan çıkan sonuç; öyküler, tek başına bir edebiyat türü olmaktan çok daha fazlasıdır. İşte, bütün detaylarıyla hikâye anlatıcılığı ve hikâye yazma sanatının öyküsü….
İçindekiler
Hikâye Anlatıcılığının Tarihçesi
Hikâye anlatıcılığı, insan yaşamına en uzun süredir refakat eden sanatlardandır. Hikayelerin yazılı forma dönüşmesi ise günümüzden çok uzak geçmişe dayanmaz. Bilinen ilk hikayeler; efsane, destan, masal ya da çeşitli inanışlardan türeyen anlatıcılar biçimindedir. Bunlar kulaktan kulağa, dilden dile yeni sahipleriyle buluşan sözlü edebiyat ürünleridir.
Modern anlamıyla hikâye anlatıcılığı ise geleneksel sözlü edebiyat ürünlerinden farklı olarak 16. yüzyılda yazılı eserlere dönüşmüştür. Hikâye anlatıcılığının sözlü bir gelenek olmaktan çıkarak günümüze kadar yazılı forma dönüşerek gelmesinde şüphesiz halk ozanlarının rolü büyüktür. Tahir ile Zühre, Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun, Köroğlu gibi karakterler bu anlatıların en önemli temsilcileridir.
Öyküleyici Anlatım ve Yaratıcılık
Öyküleyici anlatım, hikâye sanatının en önemli bileşenidir. Yer ve zaman, karakterler ve en önemlisi sıralı nizamda bir olay örgüsü bu bileşenin temel parçalarıdır. Hikayeler tıpkı yaşamın kendisi gibi belli bir örgü içerisinde akar. Birbirine bağlanan sonuçlar, bazen bir türlü kesişemeyen karakterler hikâyenin omurgalarını oluşturur.
Öyküleyici anlatıma eşlik etmesi gereken en önemli ve biricik unsur yaratıcılıktır. Yaratıcılık ne denli güçlü olursa, okuyucu hikâyeye o denli odaklanır. Bu durum, teknoloji ekseriyetinde gelişen günümüz dünyasında da yaygın olarak gözlemleyebileceğimiz son derece idealize edilmiş bir edimdir.
Modern hikâye anlatıcılığının geleneksel metotlardan farklılaştığı en temel nokta ise bireyselliğin çok daha fazla ön plana çıkıyor olmasıdır. Özelikle kurumsallaşan sosyal medya platformlarından hemen her kullanıcının maruz kaldığı başarı öyküleri, modern hikâye anlatıcılığının en önemli örnekleridir. Bu tarz anlatıların çoğunlukla belli bir örgüye, karakterlere, zamana, yere ve en önemlisi de dinleyiciyi şaşkınlıkla takip etmeye zorlayan bir yaratıcılığa ev sahipliği yaptığını gözlemlemek kaçınılmazdır.
Öykü Yazmanın Önemi Üzerine
Öykü yazmak, yaşamın içerisinden herhangi bir edimi kelimelerle ifade etmek anlamına gelir. Bazen kelimeler, ifade edilmek istenenin önüne geçer, bazense anlatılmak istenenin çok ötesindedir. Tüm bunlardan bağımsız olarak hikâye yazmanın bir insana katabileceği en önemli özellik, diğerlerini anlayabilme yetisini güçlendirmesidir.
Yaşam, en nihayetinde eksikliklerimizi tamamlamak için gerçekleştirdiğimiz tüm gayretlerin bütünüdür. Hangi anda, neyi neden ve nasıl yaptığımız çoğu zaman kavrayamadığımız bir gerçekliktir. Hikâye yazmak, tam olarak bu eksikliği bertaraf etmenin altın anahtarını sunar. Başarılı bir hikâye yazarı, diğer insanların ve hatta hayvanların neyi neden eylediğini anlama gücüne sahiptir.
Hikâye yazmak, bir olay örgüsü inşa etmek ve karakterlere hayat vermek, temel olarak gözlemlediğiniz diğer insanların yaşamından izler taşır. Bu durum ise çevremizde bulunan ortak hiçbir paydayı paylaşmadığımız insanları bile anlayabilmemizi sağlar. İyi bir hikâye yazarı, diğerlerinin eksikliklerini çok daha doğru yargılarla keşfeder. İnsanların iyi ve kötü yönlerini çok daha objektif detaylarla değerlendirir.
Bir Hikâyede Ne Olur Ne Olmaz?
Hikayelerin konusunun ne olacağı son derece spekülatif bir tartışma alanı olsa da hikayeler, bu konuda oldukça cömerttir. Dolayısıyla bir hikâyede hemen her türden konu ya da tema özgürce işlenebilir. Arkadaşlık ilişkileri, psikolojik arka planlar, bir olaya odaklanan örgüler ya da sadece bir karakterin ağzından çıkan biyografik etkinlikler öykülerin konusu olabilir.
Bununla birlikte başarılı, dikkat çeken ve merak uyandıran bir hikâye yazmanın olmazsa olmazı yaratıcılıktır. Yaratıcılığa sürükleyicilik eşlik eder. Aslında bu iki edim, temel olarak aynı kavramın iki yüzüdür. Yaratıcı bir olay örgüsü, aynı zamanda sürükleyiciliği de besler. Bazen hiç olmayanı konuşmak, bazen bir tabuyu yıkmak ya da bilinmeyeni apaçık ortaya dökmek, yaratıcılığın bir parçası haline dönüşebilir.
Hikayeciler konu tercihinde bulunurken çoğunlukla sosyal ya da toplumsal bir mesaj verme kaygısıyla hareket eder. Yaratıcılıkla oluşturduğunuz hikayeniz, tematik biçimde sosyal mesaj verme potansiyeline de sahip olabilir. Hikayeler, tüm cömertliğiyle insan ya da canlı yaşamına dair tüm detayları diğerleriyle paylaşabilme sanatıdır.
Öykü Türleri ve Tarihsel Gelişimi
Modern anlamıyla hikâyenin ilk kez kaleme alındığı eser İtalyan yazar Boccacio’nun “Decameron” öyküsü olarak kabul edilir. Boccacio, hikâye türüne bugünkü anlamıyla edebi bir kimlik kazandırmıştır. Bununla birlikte hikâye anlatıcılığı ise çok daha eski ve kadim bir geçmişe kadar uzanır. Hikayelerin farklılaşarak birden fazla türe dönüşmesi ise büyük oranda modern zamanlarda ortaya çıkmıştır.
Gotik, mizah, toplumsal, gerçekçi, korku gibi birçok farklı türle tanımlanan hikayeler, temel olarak olay ve durum hikayesi olmak üzere iki farklı biçimde ifade edilebilir. Olay hikayesi, adından da anlaşılacağı üzere bir olay örgüsü etrafında şekillenen ve olay örgüsünün karakteristik özeliklerine göre süregelen hikayelerdir. Fransız yazar Guy de Maupassant bu türden hikayelerin en önemli temsilcisidir.
Durum hikayeleri ise görece biraz daha karışık ve karmaşık ağlarla örülüdür. Bu tarz hikayelerde olaydan çok karakterler ve karakterlerin söylediği sözler ön plana çıkar. Durum hikayesinde karakter ve sözlerin dışında gözlem de son derece önemlidir. Anton Çehov ile özdeşleşen durum hikayeleri, aynı zamanda bir mesaj verme kaygısını taşıyabilir.