İki imge dolaşır durur niceleri gibi benim de beynimin içinde. Biri nasır ya da nasırlaşmak, diğeri ise elmas ya da elmaslaşmak. Birbirine hem çok yakın hem çok uzak değil mi? İkisi de bir baskı ve zorlamanın ardından gün yüzüne çıkıyor. Biri huzursuzluk veren bir hastalığa, diğeri kıymetli bir taşa dönüşüyor. Peki bu farkı oluşturan esas nokta ne olabilir? Maddi açıdan bakıldığı zaman, tabii ki farkı oluşturanın hammadde ve fiziksel koşullar olduğunu söyleyebiliriz. Bu zaten gözle gördüğümüz nokta, oysa ben gönüle değen kısmından söz ediyorum. Travmalar nasıl oluyor da çoğu kalpleri nasırlaştırırken, kimisini elmaslaştırabiliyor? Peki ya benim kalbim bunlardan hangisi? Nasır tutmuş bir kalp nasırlardan kurtulup elmas olabilir mi? Elmaslaşmış bir kalp zamanın tersine dönmesi gibi yeniden kömür karası olup nasır tutabilir mi?
İnsan, acıların içinde boğulurken ya nasırlaşır ya da elmaslaşır. Nasır, acının izlerini saklarken; elmas, acının içinden ışığı doğurur.
— MevlanaZorluklar, insanın içindeki potansiyeli ortaya çıkaran araçlardır. Ya kalbinizi sertleştirirler ya da parlatırlar.
— Viktor E. Frankl
Soru sormak ne kıymetli şey, hele de kendine sorabiliyorsan kendin için bir şeyler yapabiliyorsun demektir. Ortaya döktüğüm bunca sorunu ben bencileyin cevaplayacağım birkaç dizede, sencilegini de belki biraz aralamaya çalışacağım.
Bilen beni bilir.
Dünyam benim,
dizelerde gizlenir.
Zamanı gelince,
gözlerinize ilişir.
Ah kalbim!
Nasırlaşan dokusuyla,
Ah kalbim!
Dikiş tutmayan yarasıyla,
Ah kalbim!
Yalnızlık mayasıyla.
Ah kalbim!
Nerdesin bilemem ki.
Arasam bulamam ki.
Bulsam açamam ki.
Açsam bakamam ki.
Ah kalbim!
Geldim dinlemeye.
Seni gözlemeye.
Çare demlemeye.
Ah kalbim!
Kömür karası,
Ah kalbim!
Kor gibi yanası,
Ah kalbim!
Elmas gibi parlayası.
Ah kalbim!
Bilirim benimlesin.
Duygu iklimlerimsin.
Ah kalbim!
Korkarım sen de
nasırlaşmış gibisin.
Ah sevgili dostum,
Ben senin kalbinim,
Seninle birlikteyim.
Duygularını saklıyorum
Seninle yol alıyorum,
Bazen yoruluyorum,
Bazen güçleniyorum.
Soruların varmış bana
İşte yanıtlarım sana:
Nasır tutarım bazen
Kendimi korumak için.
Ama umudum da
Kalır bir ödün gibi
Bu kalkanın ardında.
Elmaslaşırım bazen de
En saf halimdir bu benim.
Yaralarımı sevgiyle sarıp,
Elmas gibi asarım boynuma.
Elmas kolyelerim
Kırılıverir bazen.
Ama sakın korkma
En minik halim de
Işıldar zamanla
Dökülüverir nasırlarım
Bir tutam farkındalıkla.
İyi bak kendine.
İyi kalbine.
İyi bak kalbinde kendine.
Dipnot: İnsanların travmalara verdikleri tepkilerde bireysel dayanıklılık ve esneklik büyük rol oynar. Bazı insanlar zorluklarla karşılaştığında daha dirençli olurlar ve bu süreçten güçlenerek çıkarlar (elmaslaşma). Diğerleri ise aynı zorluklar karşısında kırılabilir ve içsel yaralar alabilirler (nasırlaşma). Bir bireyin çevresindeki destek sistemleri (aile, arkadaşlar, topluluklar) de büyük bir etken olabilir. Güçlü bir destek ağı, kişinin travmalardan olumlu çıkış yolları bulmasına yardımcı olabilir. Kişinin sahip olduğu inançlar ve değerler, travmalarla başa çıkma biçimini etkiler. Anlam ve amaç bulma, kişinin zorluklarla daha yapıcı bir şekilde başa çıkmasını sağlayabilir.
https://bmcpsychology.biomedcentral.com/articles/10.1186/s40359-023-01049-x
Kalemine sağlık. Bu yazı aklıma şu dizeleri getirdi:
”Karanlığın sonu bir ulu şafak,
Sarp kayadan geçen yola merhaba”