Bir evrendeki milyonlarca galaksiden, milyonlarca sistemin arasından, milyarlarca gezegenin içinde bir Dünya’da iki insanın birbirini sevebilme ihtimalinin aslında çok ama çok düşük olduğunu düşündüğüm bir anda bu düşüncemin çok önemsiz olduğunu anladım. Çünkü birisini sevdiğinizde ya da sevmek istediğinizde var olan bu saçma oranların hiçbir zaman mantığınıza yatmadığını hissedeceksiniz.
Merhaba benim adım, Fatih, Süleyman, Ayşe, erkek ve de kız… Asıl adım ise ‘aciz’.
Seviyorum.
Ve sevmenin değerli ama birilerince sevilmenin muhteşem bir duygu olduğu ahir bir zamanda kendime ‘Evet, onu sevdiğimi bilebilirim ama sevildiğimi nereden bilebilirim ki?’ sorusunu sordum.
Sordum da ne kadar zaman sordum?
An geçti, dakika geçti, günler, aylar geçti, çok şey geçti üzerinden. Zamanı bükebilecek iki kelime ile geçemeyecek olan onca, tonca anın, geçemeyenlerin, uyku ile yoğrulamamış gözlerin ve söylenmemiş o sevdicekli sözlerin buhranlığı içinde canımın tak ettiği geçen halime kadar sordum.
Sizce seviyor mudur sayın okur?..
‘’Bir kafedeydik. Birkaç arkadaşım ve onun da arkadaşları ile beraber içeceklerimizi yudumlarken kendimi onun da beni sevip sevmediğini, sevebilip sevemeyeceğini sorup durakalayım, bir cevapsızlık içinde kudurduğum dakikaların içerisinde olduğum gibi kahkahalı da bir sohbetin arasında buldum. Berkay aramızdakilerden en komik olanımızdı. Şakaları hayli iyi yapar, karşı tarafı da etkilemesini bilirdi. Bense ona nazaran daha ciddi ve sessizdim ki bu hiç de hoşuma gitmezdi. Çünkü O’nu etkileyici bulamıyordum. En azından buna inanmıştım. Evet, yine o güzel şakalardan birisi geliyor ve herkes gülmek üzere. Gözler Berkay’ın üzerine çökecek, görebiliyorum. Ben bu güzel şakaların acaba hangi köşesinden ona bakıyorum? Ama kesinlikle tepesinden bakmıyorum.’’
Gündelik kurallar gereği ve de modern ilişkilerin üzerinde durmak gerekirse bu samimiyetsiz ortamların, insanların kalbine değil de kıyafetine, yüzlerine-ama hangi? – hitap eden veya yakışıklı veya zengin, bir bilemedin iki arabalı, gezmesini bilecek adamların, üst düzey esprileri ile hoşnut olunma oranlarının %5-50 arasında arttırıldığı insanların aşkları yönettiği şu kısa ortalama ömrün altmış beş yıl olduğu zamanda bir şeylerin yanlış gittiğinin artık farkına varıyoruz değil mi?
Birisinin siz değerli insanı sevdiğini anlamak için nasıl bir yol, yordam bilmek gerektiğini ben bilmiyorum ama Arif biliyor, Sadettin biliyor, Eda biliyor ve diyor ki:
-Seni seven kişi, yüzün güler olduğu için güldürdüklerin değildir; herkes şakacı dostuna güledururken ‘Sen de gülüyor musun?’ diye gözlerinin içine bakandır.’
Al mesajı al, al.
Aşkın iki kelime ile itiraf edildiği doğrudur inkâr etmiş değilim lakin iki gözle başladığından tamamı ile eminim.
Sevin birinize bin olanları ve sevdanızın değerine değer katanları ve her şeyden önce kendinizi sevin.
Çünkü bine kadar sayabilmek için ilk başta ‘bir’ demek gerekir. Siz, bir olun yeter hikmetli gönlünüze. Ve sonrasında,
Ne mutlu gözlerinizi sevenlere,
Siz de gülün gözlerinizde gülenlere…
İlk bakışta aşka her daim inanmışımdır. Çünkü “ilk bakış” dediğimiz kavram aslında birçok ilk’e gebedir. Kelimelerin, cümlelerin, milyonlarca kitabın anlatamadığı her şeyi bir bakış anlatabilir. Sanat da böyle doğmuştur belki, belki şiirler sadece “bir bakış” üzerine yazılmıştır. “Sizce seviyor mudur?” diye sormuşsunuz sayın yazar, cevabını da vermişsiniz aslında. “Gözlerine bakın…” Sevgiyle… -nihce