Bazı değerler insanın düşünce içeriğinde fazla öneme sahipken bazıları daha az öneme sahiptir. Bireyin zaaflarını oluşturan şeylerden bir tanesi de fazla öneme sahip değerlerdir. Değerlerimiz bizi biz yapan etmenlerden bir tanesi olmakla birlikte, bazı değerlerimizin ortaya çıkardığı zaaflar başka insanlar tarafından sömürülüp kullanılmaya müsaittir.
Ülkemizdeki günlük siyasetin içeriğinde Atatürk ve din çevresinde iki esas tema bulunuyor. Gerçekte siyasi tema ve fırkalarımız çok çeşitli olmakla birlikte olay dönüp dolaşıp bu eksene geliyor. Çünkü bu iki konu, ülkemizdeki fazla öneme sahip değerlerdendir. Ne yazık ki bu değerler sürekli sömürülmektedir.
Ülkemizde bir siyasi eylem, arkasına dini bir değeri aldığı zaman etkili oluyor. Çünkü dini değere sahip bir siyasi eylem, toplumda büyük bir hassasiyete uzanmış oluyor. Siyasi söylemin başarısı, siyasi eylemin içeriğinden ziyade bireylerdeki dini değere ne kadar hitap edebildiği ile ölçülüyor. Bu, aynı şekilde Atatürk değeri için de geçerli. Siyasi eyleminizi Atatürk’e uzanarak gerçekleştirirseniz, toplumda yine büyük bir değere uzanmış oluyorsunuz ve hassasiyeti sömürüyorsunuz. Peki değerlere uzanmanın tek sebebi gerçekten sömürü (I) mü?
Siyasetçilerin tek amacı, tabir caiz ise “hinlik” yapıp duyguları sömürmek olduğu için bunu yapmıyorlar. Bu temaların kullanılmasının esas önemli bir başka sebebi var: değere sığınmak (II). Çünkü din ve Atatürk kavramlarının şemsiyesi altına giren herkes birden eleştirilemez ve dokunulmaz oluyor. Buradaki gelişmemişliğin ölçütü din veya Atatürk gibi kavramların kendisi değil, çeşitli dokunulmaz sığınma alanlarının varlığıdır. Örneğin, tamamıyla günlük siyasi bir konuşmanın içerisine İstiklal Savaşı ve Atatürk devrimleri sıkıştırıldığı vakit, artık o siyasi konuşma Atatürk’ün gölgesine sığınarak büyük bir kesim karşısında dokunulmazlığını kazanıyor. Hatta bazen o siyasi fikri eleştirmek sanki Atatürk’ü ve tüm milli değerleri eleştirmekle eşdeğermiş gibi algılanıyor. Bu ne yazık ki gelişmemiş ülkelerin klasik bir özelliğidir. Lakin bu sığınmanın yapıldığı siyasi söylemlere baktığınızda büyük bir fikri boşluk görüyorsunuz. Çünkü siyasetçilerimizin çoğu zavallı. Sömürmenin yanında bazen sığınacak çeşitli kavramlara da tutunmaları gerekiyor. Bu kavramlara sığınmadıkları sürece siyasi fikirlerinin ve varlıklarının bir hiç olacağının –bilinçsizce- farkındalar. İşte bu sebeple siyasiler önemli değerlerin şemsiyesi altına sığınmak zorunda hissediyorlar. Yani esasında ortadaki sorun sadece halkımızın duygularının sömürülmesi değil, aynı zamanda siyasetçilerimizin yetersizliğinde yatıyor.
Siyasetçileri bir kenara koyacak olursak, kendi çevrenizle konuştuğunuz bir konuda bile fikirlerin içerisine çeşitli dokunulmaz milli değerlerin sıkıştırıldığına çokça şahit olmak mümkündür. Bu konuşmalarda retorik olarak kullanılan birçok söylemin, aslında bireyin kendi tezinin tasvip edilmesi için sığındığı veya sömürdüğü değerler olduğunu görmek zor değildir. Bu da ne yazık ki fikir fakirliğini veya tezin yetersizliğini göstermektedir. Bu yetersizlik ve fakirlikle nasıl bir yere varacağız?
Sömürü ve sığınmanın ortaya çıkardığı ayrışmanın da bir sonucu var: fikir dinlemezlik (III). Sömürü ve sığınmanın yapıldığı çevrelerde genellikle söylediğiniz şeyin veya savunduğunuz fikrin hiçbir değeri yoktur. Bu fikir ancak bir bağlam etrafında değer görür. Eğer bağlamınız A etrafında ise kabul görebilirsiniz. Tam zıddı B bağlamında aynı fikri sunarsanız, tam bir reddedilme yaşayabilirsiniz. Fikrinizin bir önemi olmaz; siz hangi bağlamın, hangi partinin, hangi sınıfın veya hangi grubun içerisindeyseniz önemli olan o dur. Fikrinizi belirttiğiniz topluluğun bağlamında konuşmazsanız, fikriniz dinlenmez ve içeriği sorgulanmadan reddedilir.
Bu sebeple ülkemizde fikir veya işlev değil, fikrin sömürdüğü veya sığındığı bağlam önemli olmaktadır. Aynı fikri dine sığınarak belirtirseniz kabul görebilirsiniz fakat Atatürk’e sığınarak belirtirseniz kabul görmeyebilirsiniz. Bu da fikrin değersizleşmesine ve anlamsızlaşmasına yol açıyor. Fikirler bu yüzden Türkiye’den kaçıyor.
Yahut sömürü ve sığınmanın ortak bir alt kümesi daha sayılabilir: değer yıkmak (IV). Bu dördüncü patoloji ise bir değeri yıkmayı hedefler. Topluma hiçbir şey kazandırmayan ve ancak toplumu ayrıştıran bir yöntem olan yıkma yolu, yine aynı şekilde siyasilerimizin sömürme amacının ve entelektüel yetersizliklerinin bir sonucudur. Bir şey katmaya yeterliliği olmayan ve var olmaya devam etmek için ayrıştırmaya ihtiyaç duyan bireyler, aynı zamanda yıkma yolunu da kullanırlar. Bu sefer, sömürdükleri veya sığındıkları değerden daha fazla sömürü ve sığınak elde edebilmek için karşı değeri yıkmaya çalışırlar. Sonuç olarak toplumumuz sömürülür, toplumun önem verdiği değerlerin gölgesinde siyasiler küçük dünyalarıyla var olmaya devam eder, toplum fikirleri dinlememeye başlar ve farklı dünya görüşleri ile bireyler ayrıştırılır. Bu durumun kaybedeni insanımız ve nesillerimizdir.
Ülkemizin geleceğini karartan, toplumu ayrıştıran ve yetersiz siyasetçilerin var olmalarını sağlayan dört siyasi sebep:
- (I): değeri sömürmek
- (II): değere sığınmak
- (III): fikir dinlemezlik
- (IV): değeri yıkmak
Türk insanı tarihi boyunca Atatürk ve din sömürüsü-sığınması-değer yıkıcılığı-fikir dinlemezliği altında bocalamıştır. Sömürünün ortaya çıkardığı ayrışmalardan ise siyasetçiler faydalanmaktadır. Lakin bunun temel sebebi siyasetçilerimizin çok “zeki” veya “hin” olmaları değil, yetersizliklerini bu gibi değerlere sığınarak gizlemelerinde yatmaktadır. Tabi ki zavallı fikirlerini çeşitli kavramlara sığınarak yaymaya çalışanlar dışında değerli insanlar da yetiştirmişizdir. Fakat kaideler istisna olduğu gün bu yazı anlamını yitirecektir.
Şöyle ki, önemli bir meseleye değinmişsiniz gerçekten. Her ne kadar size göre taraflı olabilecek bir yazı olmuşsa da bana göre oldukça tarafsız olmuş. Zaten dikkat ettim, yazıda Atatürk ile din kelimelerinin yerine diğerini koyduğumuzda yine aynı yere varıyoruz ki bu iki önemli sorunun birbirine ne kadar benzediğini aynı yazınızda dediğiniz gibi açıklar.
Evet yazıda kullandığım tabirlerin içeriği çok mühim değil. Ben en çok kullanılıp sömürülen değerlerin bunlar olduğunu gözlüyorum. Yazımda da en sık olanlar üzerinden örnek vermeye gayret ettim. Teşekkür ederim.
Belki yüzyıllardır çeşitli ayrışmalara ve haksızlıklara sebep olan durumun özeti gerçekten sizin yazdığınız dört madde ile yerine oturmuş. Bu durumu sürdürenler bunu bilerek mi yapıyorlar yoksa bir yalnışı alışkanlık haline mi dönüştürüyorlar bilinmez. Ama bu durum devam ettiği müddetçe fikirler kaçmaya devam edecektir.
Genellikle bilmeyerek yapılıyor. Çünkü herkes kendi yetersizliğini bir başka kılıfla örtmeye çalışıyor. Bilerek de bilmeyerek de olsa sonuç itibariyle olan herkese oluyor…