2022 yılı kitap tavsiyeleri

Yazarlarımızdan 2022 Yılında Okunacak 7 Kitap Tavsiyesi

/

2022 yılına giriyor olmamızın heyecanı ile Parlak Jurnal yazarları olarak bir geleneğimizi tekrar etmek istedik. Sizlere 2022 yılı için okumanızı önerebileceğimiz kitaplardan kısaca bahsettik. Tüm bir ekip olarak kitap okumanın önemini vurgulamaya ve sizlere bu konuda yazılar sunmaya devam edeceğiz. 2022 yılının hepinize mutluluk, refah ve umut getirmesini diliyoruz. Bu sene kitap okurlarının senesi olsun…

Martin Eden – Jack London

Yasin: London’un birçok kitabını keyif alarak okudum. London, okuma serüvenimde -Amerikan Edebiyatı’nda- beni en çok etkileyen yazardır diyebilirim. Yeni yıl kitap önerilerinde bulunurken size uzun soluklu bir kitabını önermek istiyorum: Martin Eden.

London’un bu yapıtını duyduğunuza eminim. Çünkü Martin Eden, London’un yarı otobiyografik romanı.

Kitabımızın baş karakteri, kitabın isminden de anlaşılacağı üzere Martin Eden. Kahramanımız işçi sınıfına mensup bir denizci. Burası gayet olağanken asıl macera Eden’in başarılı bir yazar olma isteğiyle başlıyor. Bu istek birden fazla sınıfın çatışmasına yol açıyor. Bu çatışmada saygıdeğer eleştirmenlerin odaklandığı yegâne konular, farklı sınıfların değer ve zihniyet farklılıkları; başarı ve refah yolunun statüden bağımsız oluşu diyebiliriz. Ancak beni asıl etkileyen Eden’in yaşadığı hayal kırıklıkları oldu. Martin Eden’in mutlu ya da mutsuz olmayışı oldu. Aslında hayatlarımız da bu şekilde değil mi?

Tüm bunları söylerken olayların nasıl başladığından da bahsedelim. Martin’in bu zorlu yolculuğa çıkma sebeplerinin başında bir kadın yani Ruth geliyor. Martin’i değiştiren sonra kendisi de bambaşka biri olan Ruth.

Peki sizce, Martin istediğini elde etmiş midir? Mutlu mudur? Tüm bu cevaplar ve daha fazlası için Martin Eden’i okuma listenize eklemelisiniz. Keyifli okumalar.

Dervişin Teselli Koleksiyonu – Mecit Ömür Öztürk

Fatma: Hayat her zaman bizlere iyi sürprizler yaşatmıyor. Kimi zaman tosladığımız duvarlar oluyor ya da yolumuzu aydınlatan ışıkların sönmeye başladığını hissediyoruz. Pes etmeye meyilli oluyoruz. Umudumuzu sabit kadem tutmakta zorlanıyoruz. Bazen de elimizden kayıp gidişine seyirci kalıyoruz.

Ben bu kitabın isminden etkilenmiştim. Kötü tecrübelerimizi biriktirdiğimiz bir koleksiyona karşı teselli koleksiyonu. Okudukça da iyi ki dediğim bir kitap oldu. Çevremle de sık sık paylaştım. Hani kitapların dostluğundan söz ederiz ya, işte bu kitap en zor zamanlarda bile gözyaşlarınızı gönül yorgunluğunuzu silebilecek teselliler ile dolu. Tüm kitap severlere iyi okumalar

Özgür Toplumun Temelleri – Eamonn Butler

Nihat: Özgürlük, aslında çok uzun bir geçmişe sahip olan ve altında bir ideoloji barından bir kelimedir. Ancak kelimenin kullanışı itibariyle bu ideolojik mana genellikle baskılanır. Bu konudaki teorik bilginin eğitim müfredatı sebebiyle 7’den 70’e herkeste eksik olduğunu düşündüğüm için bu kitabı 2022 yılında okunacak bir kitap olmak üzere sizlere öneriyorum.

Bireysel özgürlüğün aslında toplumsal düzen ve devletin işlerliği için başat bir kavram olduğuna dair bir deneme olan bu eserde liberal değerlerin klasik temelleri okurlara sunulmuş. Liberal teoriyi tartışırken herkese hitap etmeyi amaçlayan yazarımız iktisat teorisinden pek bahsetmemiş. Her ne kadar liberal iktisat teorisi ile özgürlük düşüncesi ayrılmaz iki kavram olsa da Eamon Butler bu kitapta özgürlüğün temel felsefesine odaklanıyor. Bu durum da bu kitabın oldukça kolay okunabilir, teorik argümanların tartışıldığı fakat aynı zamanda örneklendirmelerin yapıldığı giriş seviyesinde bir kitap olmasını sağlamış. 2022 yılında herkese özgür bir sene diliyorum.

Araba Sevdası – Recaizade Mahmut Ekrem

Büşra Ç.: Araba Sevdası, Tanzimat’ın 2. dönem sanatçılarından Recaizade Mahmut Ekrem tarafından yazılmıştır.

recaizade mahmut ekremBu roman ilk olarak 1895 yılında Servet-i Fünun dergisinde resimli olarak basılmıştır. Bu resimler Halil Paşa tarafından çizilmiştir. Eser 1898 yılında eski harfler ile kitap halinde basılmıştır. İlk realist roman örneği olan bu eserin Latin harfleri ile basımı ise 1940 yılında yapılmıştır.

”Bir amaca bağlı olmayan ruh, yolunu kaybeder. Çünkü, her yerde  olmak aslında hiçbir yerde olmamaktır.”

Araba Sevdası, 24 yaşlarında eğitimi az olan Bihruz Bey’in miras kalan servetiyle lükse olan düşkünlüğünü ve bir kıza olan aşkını anlatıyor. Bir de kızın bindiği arabaya âşık oluyor. Romanın adı da buradan geliyor. O dönemin tanımıyla “Alafranga” olan Bihruz Bey’in bütün merakı arabasıyla gezinti yerlerinde dolaşıp kendini göstermek, herkesten daha şık giyinmek, Türkçe cümleler arasında Fransızca sözcükler kullanmak ve herkesle Fransızca konuşmaktır.

Bu yazımızı da tavsiye ederiz:  İki Kitap Ve Uçurum Bahsi (Mutluluk-Fakat Müzeyyen...)

Kitapta bolca tasvirlere yer verilmiş aynı zamanda bu tasvirler portre çizer gibi anlatılmıştır. Betimleme açısından en iyi eserler arasına girebilecek türden bir eserdir. Yabancı kökenli kelimeler kullanıldığından kitapta dipnotlara oldukça yer verilmiştir. Bu sebeple genel kültürünü beslemek isteyenler için de okunması güzel bir eserdir.

Şeker Portakalı – José Mauro de Vasconcelos

Ekrem: Ah o tren, o kara tren! Bazen güzel haberler getirir, bazense kötü! Bekleyeni hep vardır, binip gidecek olanı da! Bazısının sevdiği iner, bazısının ise hayatını kökünden değiştirecekler! Bu sevilen ise bazen bir insan olur bazense herhangi bir varlık. Şeker portakalı fidanı kitabımızın ana karakteri olan Zeze’nin sevdiği bir varlık. Çünkü ona tüm sırlarını açıyor.

Zeze küçük bir çocuk ama yetişkinlerde bile olmayan büyük bir kalbe sahip. Onlardan daha ince ve düşünceli. Her ne kadar bazen canı yaramazlık yapmak istese de o hepsinden daha iyi.

Ama Zeze’nin hayatı zor. Çünkü o diğerlerinden daha üstün bir çocuk. Bir şeyleri değiştirmek isteyen bir çocuk. Hayatı o kadar dolu ve yaşadığı o kadar çok şey var ki. Bazen Zeze ağlayacak siz gülecekseniz, bazen de Zeze gülerken sizi ağlatacak. İşte Şeker Portakalı tüm bunları anlatan bir kitap. Okumak isterseniz sitemizde detaylı bir incelemesi de var.

İnsanın Anlam Arayışı – Viktor E. Frankl

Rabia: Bundan neredeyse üç yıl önce, 2018’in aralık ayıydı hatırlıyorum, aynı yerde çalıştığımız çok kıymetli bir öğretmen arkadaşımın tavsiyesi ile okumaya başlamıştım bu kitabı. Yol o kadar uzundu ki yaklaşık üç saat sürüyordu ve ben bu yolculuklarda şans eseri oturacak bir yer bulabilmişsem daha rahat kitap okuyabiliyordum; bazen gün içinde yanıma aldığım kitaplar bitiyor yetmiyordu hatta. İnsanın Anlam Arayışı böyle bir akşam eve dönerken yol arkadaşım oldu ve o günden sonra nice kitaplar okusam da bende özel bir yeri olan kitaplar arasına girdi. Son üç yıldır dostlarıma, arkadaşlarıma, öğrencilerime benden bir kitap tavsiyesi isteyen herkese bunu da bir okuyun bence diyerek mutlaka eklemişimdir. Şimdiye dek olumsuz dönüş yapanına çok az rastladım. Okuyanlar da oldukça sevdi diye düşünüyorum. Yaşam bir arayış bence. Hani meşhur bir söz var ya ”Arayanlar bulamaz ama bulanlar hep arayanlardır” diye. Belki aramakla bulamayacağız ama bulduklarımız aydınlatacak yolu. İnsanın Anlam Arayışı benim çok umutsuz olduğum bir dönemde hayatıma girdi, eve dönerken Ankara’nın dillere destan ayazında, hatta kar yağarken otobüste okumaya başlamıştım. Umudum ısınmıştı adeta, o gece elimden bırakamamıştım uyku gözlerimi esir alana dek. Ertesi gün ise kitap bitmişti. Zihnimde acı bir hikayeyle baş başaydım artık ama bu acıdan uzun bir müddet büyük bir güç almıştım. Benim umut arayışım tazelenmişti.

II. Dünya Savaşı yıllarında bir toplama kampına düşen -aynı zamanda Logoterapinin de kurucusu olan psikiyatr- Viktor E. Frankl, bu kitapta bizzat kendi yaşadıklarını anlatıyor. Savaşın arka planına, yıkıcı, çarpıcı, dehşet verici gerçeklerine şahit oluyorsunuz ve bu kapkaranlık zamandan tüm sevdiklerini korkunç şekilde kaybetmesine rağmen nasıl sağ çıktığını, en zor şartlarda bir anlam bulup o anlamı kendimize sığınak yaparak nasıl kurtulabileceğimizi anlatıyor. Dünyayı da büyük bir toplama kampı gibi düşünebiliriz, özellikle ülkemizi… Tüm bu var olmaların dayanılmaz ağırlığı altında ezilirken, insanı insan yapan nedir? İnsanın hayat amacı nedir? Bu sorulara herkesin kendi içinde, kendi şartlarında bir cevabı elbette vardır. Bu kitap size bu soruların içinizdeki cevabını ararken bir mum ışığı yakacaktır. Buna gönülden inandığım için okumanızı tavsiye ediyorum.

Satranç – Stefan Zweig

Ekrem: Satranç yüzyıllardır oynanan bir masa oyunu. 64 siyah ve beyaz karenin içine sığdırılan 32 taşın birbiriyle sınırlı gibi görünen ama gerçekte sonsuz bir kombinasyonu. Stefan Zweig da kendi gemi yolculuğundan esinlenerek yazdığı bu kitapta bizi satranç tahtasına çekiyor.

Kısa bir kitap olan Satranç, bir seyahat gemisindeki kişilerden üçü etrafında dönüyor. Çok farklı bir şekilde dünya satranç şampiyonu olan bir kişiyi gören bir satranç seveninin onu bir oyuna çekmeye çalışmasıyla başlıyor kitap. Şampiyonu daha iyi tanımak ve onunla sohbet etmek için yaptığı şeyler, tüm gemi halkının dikkatini çekiyor. Satranç oynayanları çevresine topluyor. Zweig oynayanlar arasından da seçtiği bazı kişilerin özelliklerini bize açıklayarak kişiliklerin farklılığına dikkat çekmek istemiş bence. Şampiyonla karşılaşan öyle bir insan da var ki. Okurken böyle bir insan olabileceğini gerçekten hiç düşünmemiştim. Daha önce okuyan bazı tanıdıklarım da kitabın sonunda çok şaşıracağımı söylemişlerdi ama bazı şeyler de kitabın ortasından itibaren tahmin edilebiliyor. Keyifle okumanızı dilerim.

Bu yazımızı da tavsiye ederiz:  Öz Terapi Kitabına Bir Başka Yorum

Satranç kitabı incelemesi yazımız için buraya tıklayabilirsiniz (yeni sayfada açılır).

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Kitap İncelemeleri Kategorisinde Son Yazılar