yeni nesil veba

Yeni Nesil Veba

/

Hayat çok hızlı geçer. Aniden değişir. Açlık sonrası ilk yemek gibi, daha tadını almadan nasıl bittiğini anlayamazsınız. Bizde anlayamadık, sene 2026…

Bu ana gelişimiz covid-19 salgınının dünyada her yeri beklenilmeyen bir hızla sarması ile başladı. Dünya ülkeleri buna hazır değildi, kimi savaş veriyor kimi grip deyip geçiyordu. Kimi devlet karantina vermiş kimisi de toplumsal bağışıklık uygulanacak demişti ancak gerçekten hiçbiri buna hazır değildi. Durumu yerinde olan ve aklı başında insanlar kendini korumaya almış evlerine saklanmış salgının geçmesini bekledi. Yalnız salgın, okullar kapanmadan önce başlamış, açıldıktan sonra halen devam etmekteydi. Belki de bu uzun dönemin sebebi gerekli tedbirlerin yeterli olmamasıydı. Evet, tedbirler yeterli değildi. Kimi bireyler olayın ciddiyetini anlamamış kurallara uymuyordu, toplumun sağlığını tehlikeye atıyordu. Maskesiz geziyor, maskesini çekip dışına hapşırıyor,  hastalığı taşımasına rağmen toplu taşıma kullanıyordu ve böylece salgın uzamaya başladı.

Uzayan salgın doğal olarak peşinden ekonomik ve psikolojik yıpranma getirdi. Evinde kendini karantinaya almış insanlar yavaş yavaş rahatlamaya “Ne olacak artık geçirirsek geçiririz.” Demeye başlamış; birer birer dışarıdakilere katılmaya başlamıştı. Bu yeni ve taze virüs, hastalığın henüz hızının yavaşlamamış olduğu ana denk gelmesi sebebiyle, hasta sayısı tekrar ikinci bir salgın denilebilecek nicelikte sayılara ulaştı. Kısır bir döngüye girdi. Virüs bir türlü kontrol altına alınamıyordu. Süreç kendini uzatıyor, uzattıkça insanların ve devlet teşkilatlarının elindeki para bitiyordu. Mücadele hasta sayısı artarken paranın azalmasıyla daha da zor bir hale geliyordu. Nitekim böyle bir senaryo ile bu hikâyenin sonlanmayacağı kesindi. Bir şey yapılmalıydı mesela bir aşı, bir ilaç…

Nitekim aşı çalışmalarına başlandı. Bir sürü ilaç firması bu işe kafasını koymuş çalışıyordu. Yavaş yavaş ABD, Rusya, Çin başta olmak üzere diğer ülkelerden iç açıcı haberler alınıyordu. Aşı teorik anlamda tamamlanmıştı ancak deneyler gerekiyordu. Hayvan deneyleri kısmi başarı ile sonuçlanmıştı. Sırada insan üzerinde denemek vardı. Eğer bu adım da tamamlanırsa aşı bulunmuş olacak ve hastalığa hızlı bir son verilecekti. İlk fedailere aşılar yapıldı ve bekleme başladı. Günler sonra hastaların kan sonuçlarına bakıldığında ise aşının faydası olduğu konusu pek de iç açıcı gelmiyordu artık. Çünkü aşı olan bireylerin koruyuculuk kazanma oranı %2’lerde seyrediyordu. Hatta bunun üstüne ek olarak koruyuculuk kazanmış bireylerin belki de hastalığı fark etmeden zaten geçirmiş olması söz konusuydu. Sonuç olarak aşı işi boşluğa düştü. Firmalar zarar ediyordu ve çalışmaların hızı kesildi. Böylece zafer için çıkılan yol eskisinden de çetrefilli gözüküyordu.

Hastanelerde yatan hasta sayısı her geçen gün parabolik şekilde artıyordu. Doktorlar zoraki bir şekilde zor şartlar altında çalışmak zorunda kalmıştı. Doktorların istifası yasaklanmış, yıllık izin günleri yarıya indirilmiş ve izinler toplu bir şekilde alınamaz olmuştu. Bütün bunların karşılığında ise korona sürecinde çalışanların maaşlarına zam gelmişti. O zamanlar devlet tarafından bu küçük meblağa uygun görülmüş olsa da şimdi anlıyoruz ki insan hayatını riske atmanın maddi karşılığı bulunmamakta. Nüfus sayısı artık eskisi kadar anlamsız bir ifade değil, her bir insan toplum için kaybedilemez bir değer oldu. Neyse konuyu saptırmadan, kendimi tutarak devam ediyorum. Hastaneye yatan hastaların birçoğu kötü durumdaydı. Doktorlar ellerinden geleni yapıyordu ancak o dönemde hastalığın çözümüne yönelik kesin bir tedavi yoktu. Hastalar kötüleştikçe tedavileri değişiyor, birer birer organları zayıflıyor, entübe oluyor, mekanik ventilasyona geçiliyor ve kalp masajı yapılarak öteki tarafa yolcu ediliyordu. Hastalığın en kötü özelliği vücudun bağışıklık sistemi hücrelerini aşırı aktive etmesiyle yine bu hücrelerin kendi vücuduna zarar vermesiydi. Bu özelliği kolay kolay çözümlenemiyordu çünkü bağışıklık sistemi baskılanmış bireyler de bu hastalıktan ölüyordu. Dengede duran bir tahterevalli misali bağışıklık sistemi zayıf bireylerde çoklu organ hasarına yol açıyor ve bağışıklık sistemi kuvvetli insanlarda ise solunum sitemini devreden çıkarıyordu. Dolayısıyla doktorların yürümesi gereken ince bir çizgi bulunmaktaydı ve bu durum geçerliliğini yıllarca korudu.

dolar ve amerika

Doktorlar hastanelerde hastalarla meşgulken dış dünyada ise farklı gelişmeler olmaya başladı. Daha önceden de belirttiğim gibi devletlerin elindeki para azalıyordu ve mücadele gün geçtikçe daha da pahalı bir hale geliyordu. Bu dönemde bazı devletler mücadeleyi yarıda kesti. İlk savaşı bırakan Amerika Birleşik Devletler oldu. Sağlık sistemi zaten ABD’nin en büyük sorunlarından birisiydi ancak o dönemde bundan daha büyük sorunlar yaşadı. ABD halkı bu covid süreci boyunca protestolarla meşguldü. Evet, birden çok protesto ile… Özellikle en önemlilerinden biri maskeye karşı olanlardı. O zamanın başkanı Trump bile zorla maske taktırılmanın izin verilemez olduğunu söylemişti. Bir diğeri ise siyahilerin polis şiddetine maruz kalmasına yönelikti ki bu maske protestolarından sonra bile devam etti. Konuya dönecek olursak, ABD bu protestolar yüzünden elindeki parasını şah damarından kanarcasına kaybediyordu ve pes etti. Karantina uygulamaları sona erdi, insanların evden çıkması serbestleşti, esnek çalışma iptal edildi ve niceleri; hatta bu dönemde birçok birey kendi durumunu unutup ABD ile dalga geçmeye başladı. Benim hatırladığım komik bir cümle vardı: “Vietnam savaşı da pahalı olmaya başlayınca kazanmış gibi davranıp geri çekilmişlerdi.”

"Her şey üstüme üstüme geliyor" derdim ama bir akıllı çıkıp "Sen terse gidiyorsun" diyecek diye demiyorum.

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Deneme Kategorisinde Son Yazılar

Uzun bir aradan sonra

Parlak Jurnal serüveni birkaç dost bir araya gelerek kurduğumuz bir internet sitesiyle başlamıştı. Üniversite öğrenicisi olmanın

Bir Palamut Meselesi

Bak! Şişman bir tekiri andıran yaramaz beyaz bulut, küçük bir sincap bulutunun peşinden gidiyor. Hava, ne