Yılanı Öldürseler, ilk olarak 1976 yılında yayımlanmış Yaşar Kemal romanlarından bir tanesidir. Aslında uzun hikâye olarak da değerlendirilebilen roman, oldukça hassas bir konuyu işler. Kan davasının tam da ortasında kalmış bir çocuğun dramını işleyen romandaki karakter tasvirleri oldukça başarılıdır.
Oldukça bilindik bir konuyu işlemekle birlikte Yaşar Kemal, konuya bir çocuğun gözünden bakarak çok farklı bir anlatım tarzı benimsemiştir. Akıllara 1866 yılında yayımlanan Suç ve Ceza romanını getiren Yılanı Öldürseler, okuyanın “kim haklı, kim suçlu” konusu üzerinden sorgulamalar yapmasını sağlar. Birbirine âşık olan Abbas ile Esme’nin birbirlerine âşık olması mı suçtur? Abbas’a âşık olsa da Halil ile evlendirilen ve aslında romanda etkisiz kalan karakterlerden biri olan Esme mi hatalıdır? Bu sorular sadece romanı değil insanlar arası ilişkileri de anlayabilmek için oldukça değerlidir.
İçindekiler
Abbas ve Esme’nin Talihsiz “Kader”i
Türk edebiyatında önemli bir konumda bulunan Yaşar Kemal, özellikle “İnce Memed” serisiyle birçok okurun ilgisini üzerine çekmiştir. Elbette Yaşar Kemal’in romancılığını tek bir eser ile değerlendirmek mümkün değil. İnce ama bir o kadar derinlikli bir roman olan Yılanı Öldürseler, Yaşar Kemal’in en değerli romanları arasında yer alıyor.
Yaşar Kemal, romanda düz bir zaman çizgisi üzerinden hareket etmez. Hikâyede sık sık geriye dönüşlerin yapıldığını söyleyebiliriz. “Babası öldürüldüğünde Hasan ya altısında ya yedisindeydi.” şeklinde başlar roman. Bu, oldukça etkileyici bir cümledir. Cümlenin neden etkileyici olduğunu yazımızın ilerleyen bölümlerinde anlatacağız.
Romanın ana karakterlerinden biri olan fakat romanda adeta silik bir karakter olarak yer alan Esme, bu durum bile Esme’nin nasıl bir hayat yaşadığını gözler önüne serer, varlıklı bir ailenin kızıdır. Zaten sorun da burada başlar. Esme, köyündeki gençlerden Abbas’a âşık olur. Aşkı karşılıksız değildir. Abbas da Esme’ye âşık olmuştur. Fakat Esme’nin ailesi Abbas’ı istemez. Bu durum, pek çok sorunu da beraberinde getirir. Bu yıkıcı aşk, Esme ve ailesi arasında çatışmaların başlamasına neden olur. Abbas, Esme’nin ailesinden birkaç kişiyi yaralar, bu nedenle hapse girer. Esme’ye âşık olan Halil ise bu fırsatı kaçırmaz ve Esme’yi kaçırır. Sevdiği insandan koparılmıştır Esme.
İstemediği bir evliliğin tam da ortasına düşen Esme’nin Halil’den bir çocuğu olur. Bu çocuk Hasan’dır. Hasan yaklaşık 6 yaşındayken Abbas hapisten kaçar ve Halil’i öldürür. Daha sonra Abbas da öldürülür. Tam da bu hikâye üzerine şekillenir roman. Bu nedenle okurun Abbas’a olduğu kadar Halil’e de üzüldüğünü görürüz. Fakat kitapta zamanda geriye gidildikçe okur, asıl hikâyeyi anlamaya başlar. Yılanı Öldürseler, her bakımdan büyük bir trajedinin kelimeler ile vücut bulmuş halidir. Abbas ve Esme’nin talihsiz kaderini işler roman. Fakat buna kader demek mümkün müdür? Öylesine mi olmuştur her şey?
Bu Olayda Kim Haksız ki?
Kitaptaki karakterleri suçlu ve suçsuz, haklı ve haksız olacak şekilde iki kutup üzerinden incelemek oldukça zordur. Bunu Suç ve Ceza romanında da görürüz. Dostoyevski adeta klasik suç ve ceza tanımlarına bir başkaldırıda bulunmuştur. Yılanı Öldürseler kitabında da bir suçlu bulmak oldukça zor olsa da “suçlu” sınıfına en uygun aday Esme’nin ailesi olacaktır. Fakat Abbas’a geldiğimizde, şartları ve karakteri değişmiş bir Raskolnikov görürüz. Sevdiği kadın elinden alınan Abbas, bu “suç”un cezasını birilerine ödetecektir. Bu kişi, Hasan’ın babası Halil olur.
Kitapta Abbas’ın ölümüne dair herhangi bir bilgi verilmediğini görürüz. Halil’i öldüren ve evli bir kadın olan Esme’yi kaçıran Abbas, halkın gözünde zaten bu cezayı çoktan hak etmiştir. Bu nedenle Abbas’ı öldürenlerin aldıkları ceza ile ilgili de herhangi bir bilgi yoktur. Kitaba “Babası öldürüldüğünde Hasan ya altısında ya yedisindeydi.” cümlesiyle başlayan bir okur, her ne kadar en başından Hasan’ın babasının katiline lanet etse de kitabı okumaya devam ettikçe “Kim haklı, kim suçlu” üzerinden sorgulamasını yapacaktır. Hayatın kendisi aslında bu tür önyargılardan ibarettir. Bunu oldukça başarılı bir şekilde veren Yaşar Kemal adeta “Durum sandığınız gibi değil, yargılamaya başladığınız insanların hayatlarına bir bakın!” der.
Hasan ve Hasan’ın Anne Dramı
Yılanı Öldürseler, aslında bir trajedinin romanıdır. Bir kanatta Esme ve Abbas’ın yaşadıkları, diğer yanda kendisinden önce yaşananların sorumluluğunu almak zorunda kalan bir çocuğun annesi ile olan akıl almaz ilişkisi; trajediyi oluşturan ögelerdir. Dolayısıyla roman oldukça hacimlidir ve her bir olayın derinlikli bir şekilde analiz edilmesi gerekir.
Esme ve Abbas’ın yaşadıklarından bahsettik ama bir yandan da Hasan’ın annesine duyduğu öfkeyi anlatmak gerekiyor. Özellikle babaannesinin, Hasan’ı annesine düşman etmek için durmadan nefret kuyusunu kazdığını görürüz. Esme’nin aslında Halil’in ölmesinde tek suçlu olduğunu, Halil’in kanının yerde kalmaması gerektiğini zaman zaman Hasan’a anlatan babaanne; kötülük tohumlarını atmaktadır.
Bir yandan da neredeyse köydeki herkes Esme’ye düşmandır. Esme’nin öldürülmesini isterler. Bu durum, söylenenlere direnmeye çalışan Hasan’ın aklını çeler. Bir çocuk, annesine nasıl düşman olur ki?
Annesini, ruhunu tamamen kaybettiği bir sırada öldüren Hasan, hapse girer. Burada önemli olan Hasan’ın, daha sonra, ölüm fermanını uyguladığı için pişman olmasıdır. Bu nedenle Yılanı Öldürseler, Hasan ve Hasan’ın anne dramını da yansıtır. Hiçbir suçu olmayan bir kadının ölümüne el birliği ile karar verenler, köy halkı ve babaanne, aslında Hasan’ı da düşünmediklerini açıkça ortaya koymuştur.
Bütün bir toplumun Raskolnikov’un suç işlemesinde temel faktör olduğu Suç ve Ceza ile bütün köy halkının Hasan’ın katil olmasına neden olduğu Yılanı Öldürseler arasında “suç ve ceza”nın işlenişi bakımından bir ortaklık vardır. Yaşar Kemal, uzun hikâye olarak da değerlendirilebilen romanında çok önemli bir sosyolojik mesele olan kan davasının birçok insan üzerindeki etkisini oldukça başarılı bir şekilde yansıtmıştır.