cemile orhan kemal

Cemile Kitap İncelemesi – Orhan Kemal

Orhan Kemal Türk edebiyatında “kadın” karakterini ön planda tutmuş yazarlardan birisidir. Yine bir kadın karakteri başrolde tuttuğu Cemile kitabı 1930’lu yıllarda Adana’da geçmektedir. Romanımızı analiz etmeden önce kısa bir roman özeti geçmekte yarar vardır. Roman, Çukurova’da bir fabrika ve işçilerinin arasında geçen bazı olay örgülerini bizlere sunmaktadır. Fakir bir mahallenin fakir işçileri arasında geçen olay örgüleri okuyucuya mahallenin koşulları şu cümle ile çok iyi bahsedilmektedir;

“Evler.. Yan yatmış, diz çökmüş, bağdaş kurmuş, kapaklanmış, yahut tam yuvarlanacakken tutunuvermiş, evler, işçi evleri.”

Roman Boşnak bir kız olan Cemile ve aynı fabrikada Katip olan Necati’nin aşkını bizlere anlatmaktadır. Ancak sadece bu aşk bizlere sunulmamıştır. Orhan Kemal, Cemile’de ön plana çıkarttığı Boşnak kızı ve Katip Necati’nin aşkına ek olarak arka planda, geçimini emeğiyle sağlayan işçilerin karşı karşıya kaldıkları geçim zorluklarını anlatır.

Çukurova’nın zenginlerinden olan bir başka karakter Çopur Halil’in arkadaşları aracılığıyla Cemile’ye evlenme teklif etmesi neticesinde olaylar başlar ve olay örgüler gelişir. Cemile’nin gönlü ise fabrikanın katibi Necati’dedir. Cemile, Çopur Halil’in evlilik teklifini reddederek kendisini istemediğini belirtir. Fakat, Çopur Halil işin peşini bırakmaz ve romanın bitimine kadar Cemile ile Necati’ye rahat vermemektedir.

Romanda fabrikada bulunan mühendis İtalyan, kurduğu düzen ile fabrikanın gelişimi için katkıda bulunabilecek bir insandı. Fakat fabrika içerisindeki çıkarlar ile İtalyan’ın düzeni çekişmekteydi. İtalyan’ın fabrikadan kovulması için türlü entrikalar çeviren fabrika işçileri zaman zaman ustaların galeyana getirme durumlarına boyun eğmiş ve öfkeyle kalkmışlardır. İşçilerin aldığı maaş yeterli bulunmuyor ve bazı ayaklanmalar gerçekleşiyordu. İşçi sınıfının tek devrimci sınıf olduğu bugün hala tartışılan bir konudur. Marx ve Engels’in ortak Kutsal Aile’de Marksizmin oluşmaya başladığı ve işçi sınıfının tek, evrensel devrimci sınıf olarak tanımlandığı görmekteyiz. 1848 Devrimlerinde işçi sınıfı burjuvaziye karşı ayaklanıp mağlup olmuştu. Marx bu durumu şöyle tanımlamıştır;

“İşçilerin artık başka çareleri yoktu: ya açlıktan ölmeleri ya da savaşa girmeleri gerekiyordu. 22 Haziran günü, korkunç bir ayaklanmayla karşılık verdiler buna, bu ayaklanmada, modern toplumu ikiye bölen iki sınıf arasında ilk büyük çarpışma verildi. Bu, burjuva düzenin sürdürülmesi ya da ortadan kaldırılması için kavgaydı. Cumhuriyeti gizleyen perde yırtılıyordu.” (Marx, 1848-1850).

Cemile romanında yaşanan fabrika ayaklanmalarını siyasal kavramda yorumladığımızda durumun marksizmle eş tutulduğunu söyleyebiliriz.

Çukurova’nın zenginlerinden ve Cemile’ye talip olan Deveci Halil, sürekli olarak Cemile’nin sevdiği fabrika katibi Necati ile dalga geçmektedir. Romanın başlarında Deveci Halil’in şu sözünü birkaç defa görmekteyiz;

“Otuz kağıt maaşnan avrat mı sevilir?”

Bu cümle sürekli olarak karşımıza çıkmakta ve adeta burjuva sınıfının feodal kesime bakış açısını bizlere yansıtmaktadır. Kadir Ağa da fabrika ortaklarından biriydi ve aynı şekilde burjuva sınıfını temsilen işçileri hor görüp ezmekteydi. Fakat Kadir Ağa ne kadar burjuva sınıfında gözükse de ruhu feodal bir karakterdi. Şu cümle fabrika ortağı olan Kadir Ağa’nın işçiye bakışını göstermekteydi;

Okumuş insanları huzuruna alıp, onlarla alay etmeğe, maaş verdiği memurlardan mutlak bir saygı görmeğe bayılırdı. İlle doktor, mühendis, avukat gibi gıptayla karışık bir haset duyduğu kimselere karşı çok daha haşindi. Şurda burda lafı gelince, hemen taşı gediğine koyuverirdi: tohtur oldular, mehendis oldular, abukat oldular da ne derdi, huzuruma vardılar mı, el öfelemiyorlar mı?”

İşçilerin karşı çıktığı İtalyan ise Avrupa’da görmüş geçirmiş, okumuş ve kültürlü bir fen insanıydı. Böyle bir insanın Çukurova feodalleri ile arasının çok iyi olmaması doğal bir beklentidir. Fakat tam da bu yüzden işçiler ile İtalya’nın iletişim kuramaması yani işçilerin yabancı dil bilmemesi ile dertlerini anlatamaması başka seçeneklere yöneltmiştir. Şu cümle işçilerin İtalyan’a olan bakış açısını bizlere özetlemektedir;

“Onun Avrupa’yı, Amerika’yı gezmesi, babasının bayraktar olmasından bize ne? Biz ekmeğimizi biliriz..”

İşçiler, kendilerine benzeyen ve fabrika ortaklarından biri olan Kadir Ağa’ya şikayetlerini sıralıyor ve yardım talep ediyorlardı. Fakat bu durum Kadir Ağa’nın fabrikayı üstüne alması için yapmış olduğu entrikanın bir parçasıydı. Bu şekilde bir şekilde kandırılan bir işçi sınıfı oluşmuştu. Kadir Ağa’nın aracısı ise tabi ki ustalar olmuştur. Ustalar Kadir Ağa ile hareket etmiş ve işçi sınıfını galeyana getirmişlerdir.

Romanın ana karakteri olan Cemile’nin sevdiği kişi olan Katip Necati de fabrikada çalışmaktaydı. Biraz daha okumuş ve kültürlü bir karakter olan Necati’nin roman boyunca fabrikan aşağılandığı görmekteyiz. Bu karaktere düşman olan baş karakter ise tabi ki gönlünü Cemile’ye kaptıran Deveci Halil’dir. Deveci Halil’in sert ve saldırgan tutumu karşısında sürekli ezilen Katip Necati, romanın bir bölümünde Kadir Ağa’nın Cemile’nin yanında azarlarına maruz kalmış ve kovulmuştu. Yaşadıklarını kime anlatması gerektiğini iyi bilen Katip Necati, fabrikanın ortaklarından olan ve çok daha okumuş, kültürlü olan Numan Şerif Bey ile görüşebilme talebinde bulunabilecek güçteydi. Katip Necati, Numan Şerif Bey’in Milli Mücadele arkadaşlarından birisinin oğluydu. Romanın bir bölümünde Numan Şerif Bey’in Katip Necati’ye karşı “senin baban bu memleket uğruna çalışırken” diye başlayan bir cümle kurmuştur. Buradan da anlaşılıyor ki Milli Mücadele döneminin milliyetçiliği hala halkın üzerinde kalmış ve değerli bir vazife görmekteydi.

Numan Şerif Bey, Kadir Ağa’nın nasıl bir karaktere sahip olduğunu gayet iyi bilmekte ve ona göre davranmaktaydı. Sürekli olarak Kadir Ağa’nı Türkçesini düzelten Numan Şerif Bey, Kadir Ağa’ya üstten bakmaktaydı.

İşçilerden bir tanesi, Cemile’nin abisi olan Sadri karakteri ise, İtalyan’ın düzeninin gayet iyi olduğunu Ağaya söyleyebilecek güçteydi. Fakat bir o kadar da korkak ve pısırık bir karakter olan Sadri, roman boyunca kız kardeşiyle anlaşamamaktadır.

Orhan Kemal’in eserlerinden kadının rolünü ön plana çıkarttığını söylemiştik. Bu romanda sürekli olarak kadına bakış açısını ele alan Orhan Kemal şu cümlelere çokça yer vermiştir;

  • “Avrat kısmı değil mi, anam olsa şüphelenirim.. Kafalarından yumruğu eksik etmeğe gelmez. Kızını dövmiyen, dizini döver.”
  • “Kız kısmı değil mi? Ne ana tanırlar, ne baba, ne de kardaş.. Gözlerine birini kestirdiler mi bir gün yallaaah.. Onun için boş ver…”
  • “Kız kısmının başından yumruğu eksik etmeğe gelmez, eyice sıkarla!”

Bu cümleler Orhan Kemal’in dikkat çekmek istediği cümlelerdi. Çünkü bu dönemde kadına bakış açısı tamamen bunu yansıtmaktaydı. Ana karakter olan Cemile tam da bu cümlelere karşı çıkan güçte bir kadındı. Roman boyunca çeşitli karakterlerden çeşitli karakterlere karşı söylenen bu cümlelere Cemile korkusuzca yaklaşmış ve gelen bu cümlelerin tam tersi yönünde hareket etmek istemiştir. Fakat Cemile, romanda bu konuya karşı bariz bir eylemde bulunmamıştır. Çünkü toplumun fazlaca geride olması Cemile’nin eyleme geçmesine büyük engel olmuştur. Sonuç olarak Cemile, kurgunun içinde toplum düzeninin bir nesnesi olarak evliliğin koruması altına girmektedir. Cemile bu romanda, adı romana verilmesine rağmen, fabrikayı veya kadın dünyasını değiştirmeye yönelik büyük eylemlerde bulunmamış, daha çok kendi kaderini çizmeye çalışan bir kadın rolü oynamıştır. Bu nedenle romanı feminist bir bakış açısıyla ele almak doğru değildir.

Bu yazımızı da tavsiye ederiz:  Ay Işığı Sokağı - Kitap İncelemesi - Stefan Zweig

Bu romanda, bu işçi mahallesindeki babacan karakter ise İzzet Usta olmuştur. İzzet Usta’nın eşi de fabrikada çalışan hasta bir kadındır. Makinesi başında ölme isteği işe sahip çıkışını gözler önünü sermiştir. Fakat okuyucu ekonomik durumdan ötürü bu isteğin kitapta yer edinmesini de düşünmektedir.

Cemile’nin babası Malik ise eski bir askerdi. Kızını ve oğlunu alıp şehirden uzaklaşma isteği ile tam Anadolu beyefendisi rolünde olan Malik, torun sevme isteği ve çocuklarıyla birlikte sürekli olarak geleceği düşünmesi ile fazla hayalperest bir karakterdir. Çocuklarının başına bir iş gelmeden bu hayalini gerçekleştirmek isteyen Malik, bir an önce ekonomik durumları düzeltip bu isteğini yerine getirmeye çalışıyordu. Romanın bir cümlesinde Malik İzzet’e;

“Korkuyorum, İzzet, fabrikadan korkuyorum! Çocuklarımı günün birinde fabrikaya yem edeceğim gibi geliyor.. Korkuyorum!” demiştir. Malik fabrikanın insanı nasıl yorduğunu ve yaşlandırdığını gayet iyi bilmekteydi. Malik fabrika hakkında düşündüklerini yine İzzet’ şu şekilde söylemiştir;

“Yaşım altmış, ama bakma… Daha on sene çift sürebilirim… Toprağımı kendim sürer, kendim eker, kendim biçerim… Ne bulduk bu fabrikalarda? Ha? Sen ne buldun? Senelerden beri çalışırsın, işte tuttukları gibi attılar. Karın verem, oğlun tren altında kesildi. Neden? Hep fabrika yüzünden… Anası başında olsaydı, çocuğunu dizini dibinde oturtsaydı… Şu avluya bak.. Hak tu, hak tu’dan geçilmiyor.”

Fabrikanın insanın hayatına mal olduğunu bilen Malik bir de fabrikanın gamsız olduğunu söylemekte, insanın yaşlanmasıyla gözünün yaşına bakmadan işsiz bırakılmasına dikkat çekmiştir.

Camgöz Sadık ise Cemile’ye yanık olan Deveci Halil’in arkadaşı, dokuma ustasını yeğeniydi. Dokuma ustası, diğer ustalar gibi Kadir Ağa ile iş birliği yapmaktaydı. Buna sebeple yeğeni Camgöz Sadık da galeyana getirdiği işçilerden birisi olmuştu.

Fabrika ayaklanıp, İtalyan’ın kovulmasını ve maaşlarına zam yapılmasını istemişlerdi. Fabrikanın ayaklanmasında Camgöz Sadık başrolü oynamaktaydı. Halkı şu konuşmayla örgütleyerek İtalyan’ın odasını işaret etmişti;

“Arkadaşlar! elinize geçen paradan memnun musunuz? Bu gavur gelmeden önce aldığınız paradan bir şikayetiniz var mıydı? O yokken fabrikanın işleri geri mi kalıyordu? Bu gavura ne lüzum var? Öyleyse daha ne duruyorsunuz?”

Bu sorular işçileri toplamak ve saldırmak için yeterliydi. Dünyanın çeşitli zaman dilimlerinde çeşitli ayaklanmalar görülmüştür. Bu ayaklanmalarda halkı temsilen her zaman lider konumunda, halkın içerisinden çıkan ve halkı örgütleyen birisi olmuştur. Bu romanda işçilerin istekleri düzenin değişmesiyle birebir örtüştüğü için devrimle nitelendirmek yanlış olmaz. Bu bir devrim isteği idi. Her devrimde, devrim kendi evlatlarını kurban etmiştir. Burada da lider olarak çıkıp halkı örgütleyen Camgöz Sadık en sonunda işsiz kalan, dayısına güvenmekle hata ettiğini söyleyen bir karakter olarak kalacaktır.

Katip Necati’nin ailesi ise Necati’nin Cemile ile evlenme isteğine karşı çıkmışlardır. Sebep olarak Cemile’yi aşağı bulmakta ve fabrikada çalışmasını kendilerine yakıştıramamalarıdır. Fakat Katip Necati hiçte öyle düşünmemekte hatta gerekirse eşyalarını alıp Cemile’nin evine yerleşmeyi bile düşünen bir karakterdir. İşçi aşağılanması yine bu ailede de konuşulmuştur. Katip Necati’nin babaannesi zayıf komşusuyla gerçekleştirdiği bir konuşmasında “Ama seninki gidip de bir işçi kızına gönül indirmedi” cümlesini kurmuştur.

Romanın tüm olay dizisi hızlı ve aksiyonlu, yoğun bir konuşma örgüsüyle ilerlemektedir. Bu da bir nevi tiyatro oyunu ile eşleşmektedir. Diğer yandan tasvirler ise kısa ve güçlüdür. Konuşmalarda yukarıda kitaptan alıntılarında bir örnek olarak sunulduğu üzere şive özelliklerine de yer verilmiştir. Romanın serim bölümünde yani daha çok kişilerin ve mekanın tanıtılması amaçlanan bölümde Deveci Çopur Halil’in Cemile’ye aşkı, babasının Cemile’ye çok düşkün olduğu, Cemile’nin de katip Necati’yi sevdiği ortaya serilir. Başka deyişle Cemile ve dünyası hakkındaki tüm bilgiler, olay dizisini her kelimesinde bir adım daha öteye götüren güçlü bir konuşma örgüsüyle verilmiştir.

Orhan Kemal, yakın dostu Fikret Otyam’a yazdığı mektuplarda bol kullandığı konuşma örgüsü hakkındaki düşüncelerini ve aldığı eleştirileri anlatır. Nurullah Ataç Orhan Kemal’e kurgularında çok diyalog kullandığı ve şive taklidi yaptığı için kızmış, hatta bu diyalog çokluğunu Karagöz ve Hacivat konuşmasına benzetmiştir. Ancak Orhan Kemal bu konuya şöyle bir açıklama getirir: “Fazla diyaloga önem verişim, tesadüfi değildir. Anlatmak istediğimi en iyi böyle anlattığımı sanıyorum. Uzun uzun ruh tahlilleri yapmaya kalkışmaktansa, muhaverenin diyalektiği ile bu işi başarmanın çok daha tabii olacağı kanaatindeyim.” (Uslu, 2010).

Olayların ve çatışmaların bu kadar fazla olması bu romdan değinilmesi gereken önemli konulardan birisidir. Orhan Kemal’in kendisinin de belirttiği gibi, kurgularda en çok konuyu ve toplum eleştirisini önemsemiştir. Orhan Kemal’e göre Türkiye’deki filmlerin iyi olmamasının nedeni, “filmlerin dramatik bir yapıdan yoksun olmaları, konuşmaların aksaması, kişilerin belirli bir tip olarak geliştirilmemesi ve karakter yaratılamamasıdır”. Orhan Kemal en çok, sadece çok para kazanmak için sıradan ve özensiz film çekenleri eleştirmiştir. Türk filmciliğinin ana konusu ne olmalıdır diye kendisine soru sorulduğunda açıklaması şöyledir:

“Batı’da çevrilen filmlerden pek çoğu, içinde yaşadığı toplumu hatıra gönüle bakmadan, kıyasıya eleştirir. Sonunda, çıkmaz yolları gösterir, olması gerekeni seyirciye anlatır. Yani, önce toplumun tanımı, sonra tedavi için reçetenin yazılması, daha sonra da tedavi. Biz bugün bütün bunlardan çok uzaktayız. Toplumca geriliğimizin nedenlerini açıklayacak konulara el süremiyoruz”

Kurguda konunun sağlam olması için çatışmaların çeşitli ve derinlikli olması gerekmektedir. Cemile romanında iki tane ana çatışma bulunmaktadır: Bunlar Deveci Çopur Halil’in Cemile’ye göz koyması ve Kadir Ağa’nın fabrikada çalıştırılan İtalyan’a karşı işçileri kışkırtmasıdır. İşçiler arasındaki huzursuzluk, isyana ve en sonunda cezalandırılmalarına neden olur. Halil’in ise Cemile’yi elde etme planı gittikçe onu kaçırmayı göze alacak kadar ilerler. Bir romanda ne kadar çok çatışma olursa, roman o kadar başarılı olur görüşü her zaman hakimdir. Romandaki diğer çatışmalar ise şunlardır: İzzet Usta’yla karısı, mahallerin bakkalı Mahmut Amca ile Halil, Halil’le katip, Camgöz Sadık’ın teyzesinin kızı Karakız ile Halil, Ağa ile Cemile’nin kardeşi Sadri, Cemile ile Sadri, Sadri’yle arkadaşı komşu Musa, Ağa’yla Numan Bey.

Bu yazımızı da tavsiye ederiz:  Körlük: “Bakabiliyorsan Gör, Görebiliyorsan Fark Et”

Orhan Kemal sadece kadınları değil, Türkiye’nin çok kültürlü yapısı içindeki çeşitli kimlikleri de özenle çizmiştir. Kimlikler konusundaki iki düşünce şöyledir: Mustafa Aslan kadınlar konusunda şöyle bir yorum yapar: “Orhan Kemal’in yapıtlarında kadınların ve çocukların önemli bir yeri vardır. Hemen her yapıtında onları belirgin bir şekilde görmemiz olası. Vukuat Var, Hanımın Çiftliği ve Kaçak adlı romanlarına baktığımızda kadınların ve çocukların kahraman olarak öne çıktıklarını rahatlıkla duyumsayabiliriz.” Mehmet Nuri Gültekin’se Orhan Kemal’in etnik kimliklere yaklaşımını şu şekilde değerlendirir: “Umutsuzluğa onun hiçbir eserinde rastlanmaz. İnsanlar, etnik kimlik, din, dil ve diğer renkleriyle kişilik kazanmazlar onun eserlerinde; insanları var eden yaşadıkları koşullardır, etnik kimlik değil, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Kürtler, Türkler, Araplar onun eserlerinde hümanist bir çizgide mutlaka buluşur.” (Uslu, 2010).

Romandaki en önemli konularda biri de tarım ekonomisi üzerine kurulmuş feodal ilişkilerden tarımda makineleşmeye geçişin acılı sürecidir. Numan Bey fabrikasını daha da geliştirmek isterken, ortağı olan Kadir Ağa gibi cahilce düşünenler, bu değişimden korkarlar. Malik’inde de fabrikadan korktuğunu, çocuklarını kurtarmak istediğini söylemiştik. Çünkü aynı şekilde bu fabrika Malik’in karısının ölümüne, kendisinin de kolunu kaptırmasına sebep olmuştur. Diğer yandan Balkanlardan yirmi yıl kadar önce göçmüş Boşnakların Türkiye’ye alışma ve yeni bir ülkede tutunma süreçlerindeki sancılar da önemli bir konudur. Romanın en büyük çatışması fabrika ve ekonomiyken daha aşağı seviyedeki çatışması da güzel bir kadın olan Cemile’nin erkekler etrafında olan problemleridir. Cemile güzelliği ile erkeklerin dikkatini çekmektedir. Bunun yanında çoğu kişi tarafından da işi bırakıp evde oturması için uyarılmaktadır. Evli, dört çocuklu ve karısı doğurmak üzere olan komşu Musa’nın bile Cemile’de gözü vardır. Erkek egemen toplumda, Halil eğer istiyorsa Cemile’yi mutlaka elde etmelidir. Diğer bir ifadeyle, kadının seçme hakkı yoktur. Çünkü kadın, erkek cinsi tarafından sadece seçilir.

Az önce bahsettiğimiz Musa ise her ne kadar Cemile’yi beğeniyor görünse de sonunda masum bir genç kızın sevdiğine kavuşmasına yardımcı olmaktadır. Bu tür Türk ormanlarında genellikle erkekler, namuslu ve masum olduğuna inandıkları kadınları korur ve onlara karşı merhametli davranmaktadırlar.

Bu romanın türüne baktığımızda ise genelde Batı edebiyatının tarihsel gelişimi içinde, sonu ölümle biten romanlar ile mutlu sonla romanlar olmak üzere, iki ana türe yönelmiştir. Bir de bu türlerin ikisini de içerisinde barındıran melodram tercih edilir. Ancak Cemile romanı, bu kriterlerin dışına çıkmaktadır çünkü sonuç bölümü her an bir trajedi yaşanacakmış hissi vermesine rağmen, roman mutsuz veya asıl karakterleri ölen bir şekilde bitmemektedir.

Romanı zaman ve mekan kavramlarıyla da ele almak gerekmektedir. Çünkü romanda belirtilen zamanın ve mekanın net olması, okuyucuya olay örgülerinin doğru taşınması için önemlidir. Bu romanda olayların nerede geçtiği il bazında belirtilmemiş, sadece Çukurova’da geçtiği söylenmiştir. Okuyucu bu romanın kısaca Adana’da geçtiğinin farkındadır, fakat Orhan Kemal direkt olarak Adana demek yerine Çukurova ifadesini kullanmıştır. Romanın iç mekanlarına baktığımızda ise fabrika ve dokumacı Musa’nın evi karşımıza çıkmaktadır. Cemile’de olayların çoğu bu iç mekanlarda geçmektedir. Fabrikanın durumu, evin konumu ve mahallenin ne derce fakir olduğu okuyucuya bu iç mekanlar tanıtılarak şeffaf bir şekilde anlatılmıştır.

Romanda dikkat çekici bir diğer unsur ise Orhan Kemal’in Adanalı işçiler ile İstanbullu veya İzmirli işçiler arasındaki farkı ele almış olmasıdır. Romanda bu fark Genel Müdür Salamon’un ağzından şöyle ifade edilir;

“İzmir yahut İstanbul’dan gelecek işçiler hemen hemen bizim muhasebe servislerindekilere muaddildirler. Gözleri açıktır. Amirlerinin azarına, dayağına filan kolay kolay boyun eğmezler. Asıl fenası, İzmir yahut İstanbul’dan gelecekler gelirken, dansları, müzikleri, banyoları, haftalık temiz elbiseleriyle, filan gelecekler, bizim sakin, durgun, kendi halinde, fazlasını istemeyi bilmeyen yerli işçilerimize tesir yapacak, gözlerini açacaklar. Örnek olacaklar bizimkilere. Çok geçmeden, malumu aliniz, bir işçi buhranıyla karşı karşıya geleceğiz.”

Bu ifadelerden de anlaşılmaktadır ki büyükşehirde yaşayan işçilerin, köy düzenine alışmayıp işçiler arasında da örnek alınabilecek taleplerde bulunma ihtimali bir risk olarak belirtilmiştir. Orhan Kemal dönemin Türkiye’sindeki eğitim, şehirli ve kültürlü farkını bu şekilde ortaya koymuş, şehirli insanların “talep edebilme” ve her şeyi kabul etmeme eylemlerinde bulunabileceğini, köylü insanların ise her şeye “tamam” diyebilecek bir kapasitede olabileceklerini belirtmiştir.

Orhan Kemal’in bazı anlatımlarda coşkuya yer verdiği de dikkatlerden kaçmamıştır. Örneğin şu paragrafta Cemile’nin söylemiş olduğu bir türkü coşkulu bir anlatımla övülmüş ve okuyucuya bu şekilde aktarılmıştır.

“Dilinde türkü, öyle iştahla, öyle canlı yıkıyordu ki. Etrafa neşeli köpükler saçıyordu. Türkü zaman zaman yükseliyor, zaman zaman alçalıyor, arada duruverdikten sonra tekrar başlıyordu. Boşnakça bir halk türküsüydü bu. Bu türküde bir Avşar kilimindeki renklerin cümbüşü vardı. Bu türküde hasret vardı, bu türküde arzu, bu türküde aşk… Bu türkünün motifleri Hintte, Çin’de, Kazablanka’da, Nevyork’ta, Po vadisinde, Cenubi Amerika pampalarında, Orta Anadolu’da da vardı. Bu türkü insanlığın hasretlerini, arzularını belirten nakışlarla işli bir türküydü.”

Sonuç olarak bu analizde Orhan Kemal’in anlatımı, karakterlerin güçlerini, zaman/mekan açısından durumu, kadının ön planda tutuluşu, bol çatışmalı olay örgülerinin olduğundan bahsedilerek değerlendirilmesi, çeşitli eleştiri akımları ile romanın karşılaştırılması, diyaloglardan kurguya ve anlatım üslubuna kadar incelemesi yapılmıştır. Bu analizden de çıkartılan en önemli konu ise romanın akıcı ve okuyucuya dönemi iyi yansıtmış olmasıyla keyifli bir okuma ile karşı karşıya bırakmış olmasıdır. Okuyucunun bu anlatım sadeliği ve dönemin merak edici unsurlarıyla karşılaştırılması pozitif bir etki yaratmıştır.

Konuk Yazar: Taha YÜCESES

 

Kaynakça

Bilgicik.com. (tarih yok). https://www.bilgicik.com/yazi/cemile-romaninin-ozeti-orhan-kemal/ adresinden alındı

Marx, K. (1848-1850). Fransa’da Sınıf Savaşımları. https://docplayer.biz.tr/3211071-Karl-marks-fransa-da-sinif-savasimlari-1848-1850.html adresinden alındı

Uslu, A. D. (2010). Romanının Başlığını Kadın İsmi Koymuş Erkek Yazarlarımızdan: Orhan Kemal ve Cemilesi. http://www.orhankemal.org/links1/770.htm adresinden alındı

Vakıfk12. (tarih yok). http://edebiyat.k12.org.tr/kitaplar/Cemile/69/6/ozet adresinden alındı

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Kitap İncelemeleri Kategorisinde Son Yazılar