Paradoks, sözlük anlamıyla “aykırı düşünce” olarak ifade edilir. Tarih boyunca çeşitli akıl yürütmeler, felsefi uslamlamalar ve düşünce deneyleriyle oluşturulan paradokslar, insan zihnini meşgul etmeyi başarmıştır. Tarih öncesi çağlarda, felsefenin henüz yeşermeye başladığı bir ortamda, en önemli tartışma konularından biri harekettir.
“Hareket”, Antik Yunan kültürü için canlılığın, canlı olmanın en önemli ve biricik gerekliliğidir. Hareket öylesine önemli bir edimdir ki Antik Yunan kültürü için hareket edemeyen her şey cansız, hareket eden her şey canlıdır. Tam da bu atmosfer içerisinde bir büyük filozof yeşerir. O, Parmenides’in kendisidir. Parmenides’in en önemli tezi, duyu organları yardımıyla elde edilen bilginin yanıltıcı olduğu yönündedir.
Yani; ampirik, deneye tabii olan bilgi, her şart altında yanıltıcıdır. Çünkü hareket diye bir şey yoktur. Parmenides, düşüncelerini yansıtma konusunda ketum kalsa da onun öğrencisi Xenon (Zenon), insan zihnini allak bullak eden muhteşem bir paradoksla hocasının temel savını kanıtlama sınırına ulaşır. Hareket gerçekten mümkün müdür? Zenon paradoksu, hareketin imkansızlığını mantıksal düzlem altında kanıtlar. Zenon’a ve hocası Parmenides’e göre hareket imkansızdır. Tüm bu hareket olarak algıladığımız şeyler, birer yanılsamadan ibarettir.
İçindekiler
Hareket Neden Mümkün Değil? Hareket Ederken Gerçekten Ne Yapıyoruz?
İnsanlık tarihinin ilk ve en önemli tartışmalarından biri Antik Yunan dünyasının felsefi geleneğini başlatan eşsiz bir noktada cereyan etmiştir. Bu tartışmanın temelde iki kanadı vardır. Biri Zenon’un hocası Parmenides, diğeri ise Aristoteles’in her şeyini borçlu olduğu Herakleitos’tur. Herakleitos “Bir nehirde iki kez yıkanılmaz. Hatta bir kez bile yıkanılmaz.” derken harekete işaret eder. Hareket onunun felsefi pozisyonunun temellerini ifade eder.
Herakleitos’un ifade etmek istediği, tam anlamıyla Antik Yunan kültürü ile özdeşleşir. Hareket, canlılığın en önemli referansıdır. Herakleitos’un bu muhteşem akıl yürütmesi, her ne kadar doğa ve canlılığa ilişkin son derece kreatif bir veri sağlıyor olsa da söz konusu antik dünya olduğunda Parmenides’in henüz gelişmeye açık felsefi uslamlamasıyla çatışır. Bu çatışma, felsefe tarihinin ilk tartışmasının kapılarını aralar.
Çünkü Parmenides, Herakleitos’tan farklı olarak hareketin tamamen imkansız olduğu düşüncesini savunur. Hareketin imkansızlığı, deneyden ve deneyimden gelen her türden bilginin reddedilmesi anlamına gelir. Parmenides’in bu iddiası, öğrencisi Zenon tarafından tarihte eşi ve benzeri görülmemiş bir paradoksta hayat bulur. Zenon paradoksu olarak anılan bu uslamlama, hareketin gerçekte mümkün olmadığını açık biçimde kanıtlar niteliktedir.
Bir Ok Düşünün, Hareket Etmeye Başlayan ve Asla Hareketini Tamamlayamayan
Zenon paradoksu; tamamen insani ampirik, yani deneyime bağlı algının ögeleriyle ilintilidir. Zenon’un temel hedefi; hocasının felsefi pozisyonunu, içinden çıkılamaz bir paradoksa dönüştürerek ifade etmektir. Zenon, bu doğrultuda “ok” gibi Antik Yunan düşüncesinin hareketle özdeşleştirdiği son derece anlamlı bir sembolü merkeze yerleştirir.
Zenon paradoksunun temel hedefi, gerçekte hareketin olmadığını kanıtlamaktır. Hareket, tıpkı hocası Parmenides’in düşüncelerinde olduğu gibi Zenon’a göre de bir yanılsamadan ibarettir. O halde bir ok nasıl hareket eder? Nasıl olur da bir A noktasından B noktasına doğru süzülerek hareketini tamamlar?
Zenon’un tüm bu sorulara vereceği cevap nettir. Ok, aslında hareket etmez. Hareket olarak gözlenen tüm bu olgular, birer yanılsamadan ibarettir. Bu düşünce ile Zenon paradoksu şekillenir. Zenon, yine ok üzerinden muhteşem bir akıl yürütme, felsefi bir uslamlama gerçekleştirir. Zenon’un ortaya serdikleri, hareketin gerçekliğine ilişkin yeni bir tartışmanın muhteşem bir kanıtı niteliğindedir.
Hareket Gerçekten Tamamlanır mı?
Zenon, bir ok düşünmemizi ister. A noktasından herhangi bir noktaya seyreden ve hareketini tamamlayan ok… Bu ok her şeyden önce A noktasından başlayan bir hareket gerçekleştirir. A noktası, referanslar zincirinin başlangıcıdır. A noktasından harekete başlayan okun B noktasına ulaşması için bu mesafenin yarısı kadar yolu katetmesi gerekir.
Bu yarı uzaklıktaki mesafeye C noktası diyelim, der Zenon. Okun katetmesi gereken mesafe artık C noktası ile B noktası arasındaki mesafedir. Her iki nokta arasındaki mesafenin de elbette bir orta noktası olmalıdır. Bu her iki noktaya eşit mesafede konumlanan yeni noktaya Zenon D noktası der. D noktası, C ve B arasında tam ortada konumlanmaktadır.
Okun seyrine, yani yolculuğuna devam edebilmesi için D ve B arasındaki mesafenin de yarısını geçmesi gerekir. Hareketin tamamlanacağı nokta B’dir ve ok, yeni hareketine D noktasından başlamıştır. Dolayısıyla D ve B noktaları arasında tam merkezde her iki noktaya da eşit mesafede başka bir referansın belirlenmesi gerekir. Tahmin edileceği üzere bu referans E noktasıdır.
O halde, E noktası ile B noktası arasındaki mesafe, okun tüketmesi gereken yeni yolu ifade eder. Bu yol için de yeni bir referans kabul edilmelidir. Her iki mesafenin tam orta noktası, yeni referansın kaynağıdır. Zenon, bu serüvenin sonsuza kadar devam ettiğini söyler. Mesafenin boyutu ve uzaklığı ne olursa olsun, her zaman kat edilmesi gereken bir yarım mesafe vardır.
Bu yarım olarak kabul edilen mesafe, hiçbir zaman değişmez ve sonsuza dek devam eder. Dolayısıyla hareket düşünüldüğü gibi gerçek değildir. Zahiridir. Gerçekliği yansıtmaz ve bir yanılsamadan ibarettir. Zenon’un bu paradoksu, oldukça güçlü bir felsefi arka planı bünyesinde barındırır. Bu arka plan, hareketin gerçekten imkansız olduğu düşüncesidir.
Zenon Paradoksunun Çözümü
Zenon’un meşhur paradoksunun çözümü hakkında birçok farklı düşünce geliştirilse de bu paradoks, hâlâ gücünü tam olarak yitirmiş değildir. Elbette insan zihni, sağduyusal ve sezgisel olarak hareketin gerçekte olmadığını idrak edemez. Böylesine keskin ve iddialı bir düşünceye sahip olmak, bu dünyanın yaşanılamaz bir yer haline dönüşmesine sebebiyet verebilir.
Bununla birlikte Zenon paradoksunun, bize öğrettiği temel bazı dinamikler olduğunu söylemek mümkündür. Her şeyden önce hareket ve onunla varoluş zemini olarak ampirik dünya, yanlış anlaşılmalara ve gerçeklikten uzak görünümlere gebedir. Bu düşünceyi gündelik yaşama uyarlamak gerekirse, gündelik yaşam içerisinde pek çok; nesne, hayvan, eşya ya da benzeri her türden varlığın duyu organlarımız üzerinde illüzyon gerçekleştirdiğini gözlemleyebiliriz.
Bazen bir yılanı ağaç parçasına benzetebilir, geniş yeşil düzlüklerde bir kaya parçasını koyun veya keçi olarak algılayabiliriz. İşte tüm bu örnek ve durumlar, Zenon’un hareketin gerçekliği üzerine ortaya attığı paradoksunu bir miktar daha değerli kılacaktır. İnsan zihni deneysel olarak ona gelen bilginin gerçekliğinden daima şüphe etmelidir.