Arz ve talep eğrileri, ekonomiyi anlama konusundaki en temel araçtır. Yazımın konusu olan vergi yükünü anlamak için, bu eğriler çok mühimdir. Bu kuramsal grafikler ile ekonomik birçok teori kolaylıkla anlaşılabiliyor ve bu yüzden ekonomi öğrencileri bu eğrilerden faydalanıyorlar. Arz ve talep eğrileri üzerinden konuşurken, kuramsal olarak birçok değişken sabit kabul edilir. Bu, yalnızca açıklanmak istenen duruma odaklanmak ve öğrenmeyi kolaylaştırmak için yapılmıştır. Vergi yükünden bahsetmek için, bununla alakalı başka şeylerden de bahsetmek gerekir. Zaten yazımın amacı, vergi yükü dağılımından bahsetmenin de ötesinde; dara kaybı, vergiler, vergilerin neden bazı ürünlere daha çok uygulandığı ve sonuçları ile ilgili teorik bir fikir sunmaktır. Tüm bunlardan bahsetmeden evvel, piyasalar ve bireylerin ilişkilerini açıklamak için arzın ve talebin eğrilerinden bahsetmeliyim.
Sırasıyla açıklamak gerekirse, talep dediğimiz şey, alıcıların bir ürünü yahut hizmeti ne kadar istediklerinin ve ne kadar alabileceklerinin bir göstergesidir. Bu konuda birçok değişken olsa da en temel belirleyici, fiyattır. Doğal olarak ve istisnalar dışında, diğer değişkenler sabitken, fiyat arttığı zaman talepler düşecektir(Grafik 1). Çünkü ürünü satın alacak olan bireyler, fiyatlar arttığı zaman üründen vazgeçmek zorunda kalabilirler. Fiyatlar ile talep arasındaki bu ilişkiye talep kanunu denir.
Arz ise herhangi bir ürünün yahut hizmetin, satıcılar tarafından satılmak istenen ve satılabilecek olan miktarına denir. Burada da birçok değişken vardır ve temel belirleyici yine fiyattır. Fakat arz kanunu talep kanunundan farklılık gösterir. Doğal olarak, fiyatlar arttığında arz edilen yahut edilmek istenen ürün miktarı da artacaktır. Yahut fiyat azaldığında arz edilmek ürün miktarı da azalacaktır(Grafik 1)
Bu grafikte arz ve talep eğrisinin kesiştiği nokta, hem arz edenlerin hem de talep edenlerin dengeye ulaştığı ve piyasaların dengede olduğu noktadır. Bu noktanın altında yahut üstünde piyasa dengede değildir. Dengede olunmadığı durumda, teorik olarak hem arz hem de talep maksimum verimde değildir. Fakat tam kesişim noktasında, alıcıların almak istediği miktar ve ücret ile satıcıların satmak istediği miktar ve ücret tam olarak eşittir. Hem alıcı hem de satıcıların refahı maksimum düzeydedir. Bundan dolayı arz ve talebin dengedeki kesişim noktasına piyasa temizleyen fiyat (market clearing price) denilmektedir(Grafik 1).
Burada esneklik kavramından da bahsetmem gerekiyor. Esneklik, arz ve talebin piyasa koşullarında meydana gelen değişime karşı alıcı ve satıcıların tepkilerine denir. Burada esnekliğin nasıl ölçüldüğüne yahut türlerine değinerek olayı daha da karmaşık bir hale getirmek istemiyorum. Fakat esneklik, vergi konusunda çok önemli bir yer tutuyor.
Sıkıcı bir tanımlamalar silsilesinden sonra vergi dediğimiz kavramı da açıklamak gerekiyor. Vergi, hükümetin kamu harcamalarında, maaş ödemelerinde ve bunun gibi birçok şeyde kullanması için toplumun vermekle yükümlü olduğu paradır. Birçok ayrıntıyı geçersek, bu yazıda bahsetmek istediğim konuyla alakalı olarak, piyasa dengede iken yani arz ve talep eğrisinin kesiştiği durumda, devletin vergileri bu dengeyi bozacaktır. Çünkü vergilerle birlikte fiyatlar değişecek ve bundan dolayı arz edilen miktar ile talep edilen miktar arasında bir fark oluşacaktır.
Arz ve talep eğrilerinden bahsettiğime göre şimdi, ürünlere vergi uygulanmasıyla ortaya çıkacak duruma bakalım. Devletin bir ürüne yahut hizmete belli bir miktar vergi eklemesiyle birlikte arz eğrisi vergi miktarı kadar sola kayacaktır(Grafik 2). Çünkü fiyatlar değişmiş ve arz edenlerin yeni fiyatla üreteceği ürün miktarı da değişmiştir. Yeni denge durumda, ürünün arzı azalacak ve fiyatı artacaktır. Burada şöyle bir soru sorulabilir: Fiyatlar arttığı zaman arz eğrisinin sola kayması yerine neden fiyatlar eski arz eğrisi üzerinden belirlenmiyor? Arz talep teorisinde, arz eğrisinin bize anlattığı şey, üretenin yani arz edenin kazandığı fiyattan ne kadar miktarda ürün sunmak istediğidir. Fakat dışarıdan, yani hükümet tarafından yüklenen bir vergi, arz edenlere herhangi bir fiyat kazancı getirmeyecektir. Her ne kadar ürünün fiyatı artsa da aslında arz edenlerin ürün başına kazandıkları net fiyat azalmaktadır. Fakat ürün fiyatları vergi miktarından etkilenip artmıştır. Sonuçta piyasada bulunan ürünün satış fiyatı artacağı için talep edilecek miktarı azalmalıdır(Grafik2). Bu durumda arz eğrisi sola kaymalıdır. Aksi takdirde üreticiler, vergilerle birlikte yeni fiyatlara ulaşmış ürünlerden satış fiyatı kadar kazanıyormuş gibi bir tablo ortaya çıkardı. Fakat satış fiyatının bir kısmı vergi olarak devlete döneceğinden dolayı arz eğrisi sola kaymalıdır ki grafiği yanlış yorumlayıp hataya düşmeyelim. Ekonomide arz ve talep eğrisinin sağa veya sola kaydığı birçok durum (taban-tavan fiyat uygulamaları, kotalar vs.) olsa da ben sadece bu kısımdan bahsetmekle yetinmek zorundayım.
Peki, devletin koyduğu vergiyi kimler ödemektedir? Yani vergi yükü dağılımı nasıldır? Bu sorunun cevabı yazımın esas konusunu oluşturuyor olsa da şunu kısaca söylemeliyim: Vergi yükünü hem arz edenler hem de talep edenler çekmektedir. Yaygın inanışın aksine, ürünü satın alan kişi de ürünü üreten kişi de vergi fiyatını yüklenir. Yani “Şu şirkete vergiler ile yüklensinler, abansınlar da beli kırılsın” düşüncesi pek de doğru değildir. Bu durumda, ilk olarak çıkaracağımız sonuç: Vergiyi ne sadece süreticiler ne de sadece tüketiciler yüklenir, her taraf yüklenir. Sonuçta vergi, ürünleri satın alanların daha fazla ödeme yapmasına ve ürünleri üretenlerin daha az kazanmasına yol açar.
Ekonominin temeli olan arz ve talep eğrileri üzerinden Grafik 2’de de kanıtladığımız gibi; vergilendirme sonrasında ürünlerin yeni fiyatı, vergi miktarının altında olacaktır. Çünkü arz ve talep edilen ürün miktarı düşecektir. Bu durumda, ürünün yeni fiyatı ile vergi öncesi fiyatı arasındaki fark vergi miktarını yansıtmamaktadır. Aslında, vergi miktarı daha fazladır fakat piyasaya sunulan arz miktarı azalmıştır. Yani sonuçta ürün fiyatları, vergi miktarından daha az artar.
Burada gözden kaçmaması gereken çok daha önemli bir nokta vardır. Piyasaya müdahale edilmiş, vergilendirme yapılmış ve yeni dengeler oluşmuştur. Peki, devletin vergi üzerinden kazandığı ile üretici ve tüketicilerin kaybettiği birbirine eşit midir? Hayır değildir. Vergilendirme sonrasında kazanılan ile kaybedilen miktar arasında bir fark bulunur ki bu bir zarar demektir. Sonuç olarak, vergi ile hükümetin kazandığı paralar tam bir verim ile elde edilmediği için ek bir zarar ortaya çıkmaktadır. Bu kayıba deadweight loss yani dara kaybı denir. Grafik 3‘te görülebileceği üzere, XYZ üçgeninin alanı bize deadweight loss’un miktarını yani toplam zararı göstermektedir. Bu kaybın oluşturduğu üçgene Harberger Üçgeni de denir. Burada tam bir refah kaybı bulunur. Deadweight loss yani dara kaybı, aynı zamanda tavan fiyat ve kota uygulamaları gibi durumlarda da oluşmaktadır.
Vergi sonucunda, hiç yoktan ortaya çıkan bir refah kaybı oluşuyorsa neden vergilendirme yapılıyor? Eğer deadweight loss; üretimi, yatırımı ve ekonomik büyümeyi engelleyerek tam bir refah kaybı ortaya çıkarıyorsa neden göze alınmaktadır? Çünkü vergiler, bir hükümetin en önemli gelir kaynağıdır. Hükümetler bu gelir ile kamu harcamalarını sürdürürler. Bu ise topluma sağlık sistemi, sosyal politikalar, eğitim, maaşlar, yollar ve hatta zenginden alıp fakire verme (Robin Hood Effect) gibi yollarla geri döner. İşte bu yüzden, ortaya çıkan kayıp göze alınır. Aslına bakılırsa, vergilendirme bir ülkenin ekonomik gelişmesini de destekler. Yani vergiler herkes için yararlı bir araç olabilmektedir. Fakat bunun tam anlamıyla olabilmesi için; ekonomik şeffaflık, istikrar, analitik politikalar, vergi adaleti, kurumların bağımsızlığı ve hatta ileri demokrasi, adalet, özgürlükler, bağımsızlık, yasama-yürütme-yargı erklerinin ayrılığı(güçler ayrılığı) gibi kavramların gerçekten olması lazımdır. Bir takım ekonomistlerin çokça söylediği “yapısal reformlar” ve “kapsayıcı kurumlar“dan kasıt işte bunun gibi şeylerdir.
Vergilendirme sonucu oluşan deadweight loss ise hükümetler tarafından minimize edilmeye çalışılır. Örneğin, dara kaybını(deadweight loss) minimize etmek için talep esnekliği az olan ürünlere daha çok vergi koyulmaktadır(Grafik 4, İnelastik Talep eğrisi). Arz ve talep ne kadar esnekse deadweight loss o kadar fazla, ne kadar az esnek (inelastik) ise o kadar azdır. Çünkü esnekliğin bir diğer tanımı, fiyatlara ne kadar tepki gösterildiğidir(Grafik 3).
Fakat burada şöyle bir ayrıntıyı atlamamak gerekir. Ortada bir vergi var ama vergiyi kim daha fazla yüklenecek? Vergi miktarının satıcılar ve alıcılar arasında bölüşüldüğünü belirttiysek de bunun eşit miktarlarda bölüşülmediği açıktır. Vergi oranının hangi tarafa ne kadar miktarda dağılacağı, arz ve talep edenlerin davranışlarına bağlıdır. Vergiyi tüketicilerden yahut üreticilerden hangisinin ne kadar yüklendiği bahsine vergi yükü (tax burden) denilmektedir.
Vergi yükünü kimin daha fazla alacağını tarafların davranışlarına bağlamıştık fakat bunu daha teknik bir terimle tekrarlamak gerekirse, bu davranıştan kasıt esnekliktir. Kısacası esneklik(elastiklik), grafikteki eğrinin ne kadar eğik olduğudur(Grafik 4). Yani, satıcıların(arzın) esnekliği ne kadar fazla ise arz o kadar değişebilirdir. Aslında bunu şu şekilde açıklamak çok daha kolay anlaşılmasını sağlayacaktır: Esneklik dediğimiz şey, bir ürüne alternatif bulunup bulunamadığıdır(Grafik 4).
Mesela, kekik baharatına yüklü miktarda vergi konulduğunu düşünürsek, ilk olarak kekiğin fiyatları yükselecektir. Fakat kekiği talep edenlerin birçok alternatifi bulunmaktadır. Yani tüketici, fiyatları yüksek bulup kekik yerine başka baharatlar alabilir. Bu durumda tüketici kekik almayarak vergiyi ödemekten kaçınmış (tax shifting) olur. Böylece kekik talebi azalacak ve ilerleyen dönemde kekiğin fiyatı düşmeye başlayınca üreticiler zarar edecektir. İşte bu örnek gösteriyor ki alternatif mevcutsa esneklik mevcuttur. Bu örnekteki talep esnek(elastik) bir taleptir.
Bir başka örnek vermek gerekirse: Bir arz eğrisinde 100 adet ürün 10 liraya ve 200 adet ürün 20 liraya satılıyor olsun. Diğer arz eğrisinde ise 100 adet ürün 10 liraya fakat 110 adet ürün 20 liraya satılsın. Bu durumda, ilk arz eğrisi daha esnektir. Çünkü ilk durumda arz piyasasında meydana gelen değişim sonucu fiyatlar ve miktarlar daha esnek karşılık vermektedir. İkinci arz piyasasında ise, böyle bir fiyat artışına karşın oldukça az elastik (inelastik) bir davranış ortaya çıkmış, ürünün fiyata oranla mikatarı çok az değişmiştir. Kısaca, esnek olan taraf fiyata karşı hassas olandır, az esnek(inelastik) olan ise fiyata karşı daha az hassas olandır(Grafik 4).
İnelastik taraf verginin büyük kısmını yüklenirken, elastik olan taraf ise verginin daha az kısmını yüklenir(Grafik 4, 5). Çünkü daha az esnek olan taraf, verginin büyük kısmını yüklenip ödemesine rağmen bu duruma daha az tepki vermektedir. Zaten bu, esnek olmayışının kanıtıdır.
İnelastik ürünlere güzel bir örnek ilaçlardır. Sağlık alanında kullanılan ilaçlar, insan hayatı için mühimdir. İlaçların hiçbir alternatifi yoktur. Bir enfeksiyon geçirdiğiniz takdirde doktorunuz size uygun bir antibiyotik reçete edecektir. Bu antibiyotiği almak dışında pek bir alternatifiniz yoktur. Bu yüzden talep esnekliğiniz çok azdır. Antibiyotiğin fiyatı ne kadar değişse de sizin talebiniz inelastiktir ve bu durumda fiyata karşı tepkiniz çok az olacaktır.
Bir başka örnek ise alkol, sigara ve uyuşturucudur. İlaç örneğinde olduğunun aksine bu maddeler zaruri değillerse neden talepleri inelastiktir? Çünkü bu maddeler bağımlılık yapıcı etkiye sahiptirler. Bağımlılık etkisi ise bu ürünlere karşı alternatiflerin çok az olmasına yol açmaktadır. Yani bir sigara bağımlısının alternatifi yok denecek kadar azdır. Yahut bir uyuşturucunun fiyatı ne kadar artarsa artsın, madde bağımlısı kişi bütün varını yoğunu satar da yine talebini sürdürmeye çalışır. Bu yüzden, bu tip maddelerin de talep esneklikleri oldukça düşük olacaktır(Grafik 5).
Burada sağlıkla ilgili ufak bir noktaya değinmek istiyorum. Görülebileceği üzere, bağımlılık yapıcı maddelerden yüksek vergi alınması durumunda talep esnekliği düşük olduğundan dolayı tüketiciler buna çok az tepki göstereceklerdir. İşte bu yüzden, sigara ve alkol fiyatlarını arttırmak, bu maddelerin kullanımlarını azaltmak için etkili bir yöntem değildir. Bu tip bağımlılıkları azaltmak ve toplum sağlığını düzeltmek için en önemli yollar eğitimden, bilinçlendirmeden ve diğer toplumsal düzenlemelerden geçmektedir.
İşte bu yüzden, sigara ve alkolün kullanımını azaltmak için yapıldığı söylenen yüksek vergilendirmeler gerçeği yansıtmamaktadır. Sigara ve alkol gibi ürünler dünya pazarında çok büyük bir yer kaplamaktadır. Yabancı birçok firma da ülkemizde bu ürünleri arz etmektedir. Toplum içerisinde şu tarz söylemler duymak çok mümkün: “Sigaraya yüksek vergi konulsun ki devlet yabancı şirketlerden bolca para kazansın. Yabancı şirketlerin hegemonyasını vergilerle bitirelim!” Bu düşünceye sahip olanların ekonomi hakkında pek bir şey bildiği söylenemez. Çünkü sigara ve alkol gibi talep esnekliği oldukça düşük olan ürünlerde uygulanan vergilendirmelerin çok büyük bir kısmını tüketiciler yüklenir(Grafik 5). Bu durumda, üreticilerin yüklendiği vergi ise çok az olmaktadır. Yani bu tarz vergilerden kazanılan paranın çoğu tüketicilerden çıkmaktadır, üreticilerden değil.
Hükümetler, tüketicilerin tütün gibi ürünlere alternatifi olmadığını bildiğinden dolayı bu ürünlere kolayca vergi yüklerler. Bu vergilerin çok az kısmını üreticiler yüklendiği için onların kaybı da az olur. Ayrıca, deadweight loss dediğimiz dara kaybı oranı da bu ürünlerde daha az olduğundan(Grafik 4), hükümetler bu ürünleri özellikle vergilendirmektedir.
Bu yazımda sizlere kısaca arz ve talep eğrilerinden, piyasa dengesinden, esneklik ile vergi ilişkisinden, vergi yükünün dağılımından ve vergilendirme sonucu oluşan kayıptan yani dara kaybından(deadweight loss) bahsettim. Ekonomi hakkında tahsil görmemiş birçok kimse bu temel kavramların farkında değildir. Ne yazık ki, ekonomi hakkında hiçbir şey bilmeden konuşulduğu çokça görülmektedir. Bundan dolayı, bu konularla ilgili de birçok şey yanlış biliniyor. Umarım bu yazı sizin için açıklayıcı olmuştur. Grafikler ve eğriler yardımıyla açıklamalar yapıldığı için ders kitabı sıkıcılığına sahip olan bu yazıyı zannediyorum okuması zor olmuştur, aynı yazılışında olduğu gibi. Fakat mantığını açıklamak için birçok ayrıntıya girilmesi gerekti. Daha da sıkıcılaştırmamak için örnekler vermeye gayret gösterdim. Ekonomi güzel bir bilim; duygular değil analitik ve matematik konuşuyor, girdiler ne ise çıktılar da o oluyor.
Bibliyografya:
- Kenneth E. Train, Economics 1: Introduction to Economics, University of California-Berkeley, Fall 2011 Economy Lecture.
- NTRC Tax Research Journal, Vol. XXIV, November-December 2012.
- Principles of Economics, Karl E. Case, Ray C. Fair, Sharon M. Oster – 10th Ed.
- Fred E. Foldvary, “The Gaffney Quantum Leap Effect”, 2008.
- Encyclopedia Britannica
Ellerinize sağlık, toplumumuzun ekonomi bilgisini göz önünde bulundurursak mutlaka okunması gereken bir derleme olmuş
Yorumunuz için teşekkür ederim.
Ekonomi konusunda pek bilgili değiliz ne yazık ki. Arz talep çok önemli bir mevzu ancak bundan da önemlisi saygılı rekabet. Piyasaya giren her yeni işletme fiyat kırarak giriyor ve piyasanın canına okuyor.
Economy dersimde konunun birde Türkçesini göreyim diye baktığım bir yazıydı. Beklediğimden kat kat bilgilendirici olmuş, çok teşekkürler. Elinize sağlık
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Yabancı kaynaklardan da yararlanarak kaleme aldığım bir yazı oldu. Olabildiğince açıklayıcı ve genel bakmaya çalışmıştım. Beğendiyseniz ne mutlu.
Elinize sağlık anlaşılır şekilde ele almışsınız sınav öncesi çok faydası oldu…
Ne mutlu bana, çok teşekkür ederim.
Merhaba nihat bey, öncelikle yazınız için teşekkür ederim. birkaç sorum olacaktı. Tüketicinin ödediği vergiyi biliyoruz ancak üreticinin ödeyeceği miktarı bulmak için total vergi miktarını yarıya mı bölmek lazım yoksa ödenecek vergi oranları farklı mı? Ayrıca vergiden sonra alıcı ne kadar ödeyecek? Ve vergi sonrası piyasa aktivitesinin miktar seviyesi ne kadar olmuştur.
Ben teşekkür ediyorum. Sorularınıza gelecek olursak;
1)Tüketiciyle üreticinin ödediği vergi oranları farklıdır. Bunu hesaplayabilmek ve analiz edebilmek için vergi yüküne bakarız. Ben de bu yazıda tam olarak buna değinmeye çalıştım. Özetle, eğer bir ürün inelastik talebe sahip ise (kısacası alternatifi yoksa) verginin çoğunu talep edenler (satın alanlar) öder. Yani toplam vergideki vergi yükü arz eden ve talep eden için farklı oranlara sahiptir. Eğer inelastik talebe sahip bir ürün satın alıyorsanız (mesela alkol, sigara, ilaç) verginin çoğunu satın alıcı olarak siz ödüyorsunuz demektir. Grafik 4 ve Grafik 5’e bakmanızı tavsiye ediyorum.
2)Vergi sonrası piyasa aktivitesinin miktar seviyesi de birçok değişkene bağlıdır. Talep esnekliği yine bu konuyu belirler. Vergilendirme sonrası, eğer inelastik talep mevcut ise talep edilen miktar elastik talebe oranla daha az azalacaktır. Elastik talepte ise talep miktarı daha çok azalır. Fakat fiyatlar artmıştır.
Vergilendirme sonrası herhalükarda bir dara kaybı (deadweight loss) oluşmakta ve bu piyasadaki optimum şartı bozmaktadır. Bu durumda her vergilendirmenin piyasa aktivitesini bozduğunu öne sürebiliriz. Fakat vergilendirmeler daha sonra topluma pozitif değerler olarak dönmektedir. Bu durumda, arz-talep eğrilerinde gerekli hesaplamalar yapılarak optimum arz ve talep noktası bulunmalı ve vergilendirmeyle oluşacak dara kaybının minimuma indirilmesi sağlanmalıdır. Başarılı hesaplar piyasadaki aktiviteyi başarılı kılabilecektir.
Tavan ve Taban fiyat uygulamalarında ortaya çıkan tüketici refah kayıplarını ortadan kaldırmak mümkün müdür?