Fıtrat… Nedir bu fıtrat cidden? Peki, özüne dönmek? Zor bir yolculuk bu. Her babayiğidin çıkamadığı bir yolculuk, cesaret isteyen bir yolculuk. Biraz fantastiğe dayatırsak bu yolculuğu büyülü iksirin tadına varmadan, o müstesna noktaya ulaşmadan yapamaz insan bunu. Şimdi gelelim sihirli cümlemize, herkesin ağzına pelesenk olmuş, yılın trendlerinde gibi, özüne dön, aslına dön, fıtratına dön…!
Fıtrat, kelime anlamı insanın mizacı, yaratılışı… Öz ise bir maddenin temeli içindeki en elzem şey zaman cümleye yerleştirirsek anlama biraz daha yaklaşıyoruz. Yani bize kendin ol, kendin gibi davran denilmek isteniyor bu sihirli sözde. Böyle söyleyince ne kadar kolay gözüküyor değil mi? Ama aslında hiç de öyle değil. Şimdi ise bir başka soruya geçelim. Koskocaman bir dağı bir anda yıkabilir misin? Maddesel hayata baktığımızda böyle bir olay pek mümkün gibi gözükmese de aslında mümkün.
Biz aslında kendimizi hiç tanımıyoruz. Bir insanın ne kadar güçlü olduğunu dahi bilmiyoruz. Yazık! Gücü sadece kas gücü olarak algılıyoruz. Fakat gözden kaçırdığımız bir olgu var, biz insanız ve biyolojik olarak ta diğer canlılardan farklıyız. Manevi dünyada da insanı diğer canlılardan ayıran en büyük olgu düşünmek ve duygular… Evet, düşünmek. Aslında bunu çoğu insan biliyor ama yapmıyor. Saçma değil mi? İnsan sonucunda tam olarak avantaj veya dezavantaj etmeyeceği bir işi neden yapmasın. Tuhaf… Bunu hep düşünürüm ve sonra da mutlak bir sonuca ulaşamadığımı anlayıp vazgeçerim. Neyse konudan arada sapıyorum. Kusuruma bakmayınız.
Ne diyorduk? Büyük bir yolculuktan bahsediyorduk, büyük bir dağı yıkmaktan. Ama insanoğlu bunu isterse yapabilir. Ne yazık ki, dünyada bunu başaramayan yüzlerce insan var. Nedeni sorulduğunda ise hiç kimse durumu kabullenemiyor. Çünkü hayat onu o kadar değiştirmiş ki, kimini kötü olmaya, kötü şeyler yapmaya mecbur etmiş, kimini iyi şeyler yapmaya… Lakin, etrafımızda genelde bu sözü kötü şeyler yapanlara söyleriz. Bu sözün üzerine, insanlar durumu kabullense bile bunu uygulamazlar genellikle ya da uygulayamazlar işte. İnsanoğlu işte, beşer şaşar demişler. Tabii ki bu hayatta değişimlerimiz olacak, yanlış yaptığımız şeyler olacak, ama Mevlâna da demiş ya hani “Ne olursan ol yine gel”. Belki pek anlam veremediniz bu söze daha doğrusu sözle alakasını çıkartamadınız. Gayet normal. Yani diyorum ki herkes yanlış yapar ama yeter ki bu yanlışın farkına varsın. Her zaman geri dönüş yolu var. Bir inzivaya çeksin kendini, bir içine dönsün. Görün bakın o zaman ne kadar da kolay oluyor her şey… Hem bunun örneklerini dinlerde görüyoruz aslında. Müslümanlık’ta, Budizm’de… Hem sonuçlarına da bakacak olursak, Nirvana da herkes ne kadar mutlu. Yanlış anlamayın ben size hiç olun demiyorum, hiçlik mertebesine bir nebze de olsun yaklaşalım diyorum. Şuraya bir bilgi de ekleyeyim bari. Hani insan bir şey yaparken sallanır ya da milenyumun içe dönüş yolunun hazırlığı yoga da söylenilen ‘ohm’ sesi var ya işte bunlar da hep atalarımızın inzivaya rahat çekilmesinin miras kırıntıları. Tarihte de öyle. Osmanlı’nın önemli sultanları çekiliyormuş zamanında. Ve gerçekten şu ana kadar kötü bir sonuca varmış bir büyüğümüz yok. Hem zaten derler ya, büyükler ne yaparsa bir bildikleri vardır diye. Evet öyle. Şu zamanda eski zamandaki gibi sessiz yerlerde inzivaya çekilmek pek mümkün gibi durmasa da biz bunu yaşantımıza devam ederken de yapabiliriz. Nasıl mı? Çok kolay. Mümkün mertebe dış dünyadan soyutlanıp kendimizi, amacımızı, nasıl birisi olduğumuzu, yaptıklarımızı sorgulayarak. Yine konudan saptım, farkındayım. Hemen toparlıyorum.
Dizilerde, filmlerde hep görüyoruz aslında. Karakter hayat furyasında bir şekilde yönünü bulamıyor, saçmalıyor. Sonra birisi onu o bulunduğu çukurdan bizim sihirli sözcükle kurtarıyor. Bu sahneleri hep izliyoruz aslında ama hiçbirimiz tam olarak uygulamıyoruz bu sözü. Benliğimizi o kadar kaybettik ki. Yaptıklarımızın ne kadar kötü olduğunu, sonuçlarını o kadar düşünemiyoruz ki… Çünkü hayatımız ölmeden önce gösterilen film şeridi gibi daha evvelden göremiyoruz. Gidişatımızı bilmiyoruz. Yanlış yaptığımızı bilmiyoruz. Benliğimizi kaybettik adeta. Sorumlusu kim? Hayat mı biz mi? İkisi de değil. Yaşamımız, yaşadıklarımız. Önemli değil. Bu durumda suçlu arayacak değiliz. Önemli olan farkındalık.
Bu yazımda biraz olsun anlatabilmişsem düşüncelerimi, fıtrat ve önemini, özüne dönmenin insana ne kadar yarar sağlayacağını ne mutlu bana. O zaman size sihirli cümlemle veda ediyorum.
Herkesin özüne dönmesi dileğiyle… Öz’ünüzde kalın.
Bu güzel yazı için teşekkürler. Fıtrata dönmek özünde insan olmak kavramıyla açıklanabilir. herkes gerçekten iyi niyetli hoşgörülü olur sabır gösterip sebat ederse bir de çalışkansa işte öze dönmek yani fıtrat budur. çünkü insanlar özünde temizdir
Ne kadar da güzel açıklamışsınız. Asıl ben teşekkür ederim hem yazdıklarınız hem de yorumunuz için…