Karakterler ve olaylar… Her roman ve hikayenin en önemli iki unsuru. Bu nedenledir ki karakterlerin ve olayların kuruluşuna göre bir edebi yapıta bağlanırız ya da bağlanmayız. Türk ve dünya edebiyatından birçok yazar geçti. Akılda kalanlar, şüphesiz ki bu iki unsur arasında muhteşem bir uyum yakalamayı başardı. Karakterler ve olayların öneminden bahsediyorum da mekan ve zaman olmadan da olmuyor. Öyle ki muhteşem bir mekan kurgusuna sahip bir romanın detaylarını unutmak ne mümkün! Hadi gelin sizinle bir oyun oynayalım. Ben size karakterlerden ve olaylardan bahsedeyim, siz kitabın ismini bulmaya çalışın. Hazır mısınız?
İçindekiler
Osmanlı İmparatorluğu Yıkılmış Genç Cumhuriyet Kurulmuş
Yıl 1926… İttihat ve Terakki’nin fedaisi olan Şehsuvar Sami, 1926 yılındaki İzmir Suikastı’ndan sonra öldürüleceğinden korkuyor. Bu nedenle Pera Palas’a sığınıyor. Şehsuvar Sami’nin bir de unutamadığı bir aşkı var. İsmi Ester. İkili arasındaki aşkı ilmek ilmek ören roman, aynı zamanda İttihat ve Terakki’nin 1906 ila 1926 yılları arasındaki sürecini anlatıyor.
Karakterler bakımından son derece zengin olan roman, dönemin tarihi olaylarını aşk temasıyla harmanladığı için okurlara bambaşka bir dünyanın kapılarını aralıyor.
—Sahi mesut oldun mu Şehsuvar? Gayene ulaştın mı?
—Kim tamamıyla gayesine ulaşabilir ki hayatta?
Doğru ya, kim ne kadar amacına ulaşabilir? Belki bir ülkeyi kurtarmakla geçen ömür, kendini kaybetmekle son bulur. Kitaptaki sanata dair pasaj, sanatın özünü vurgulayan bir estetik dokunuş adeta:
“Hayat çok acımasız Şehsuvar, bunun için sanatı icat etmiş insan. Ve biz şanslıyız çünkü yazabiliyoruz. Hayat üzerimize geldiğinde, günler katlanılmaz olduğunda, sığınabileceğimiz edebiyat adında bir liman var.”
Sanatın tanımını yapan bu cümleler, sanatın özgürleştirici yanlarından bahsediyor ki bunu herhangi bir sınırlamaya gitmeden yapıyor. Sanatı olması gerektiği bağlama yerleştiriyor. Ne müthiş cümle! Bulabildiniz mi kitabın ismini?
Yozlaşmış Bir Adamın Skandallarla Örülü Hikayesi
Karakterler, romanın en gerçekçi yanıdır. Roman karakterinin yaşadıkları fantastik bir dünyanın kapılarını aralıyor bile olsa bu böyledir. Romanın hayatla olan bağını simgeleyen roman karakteri, yazarın romanla olan bağını da sembolize eder. Sizi, ilginç bir karakterin büyülü dünyasına götürmek istiyorum.
Bir portre düşünün, güzelliğiyle dillere destan olmuş bir adamın en güzel halini herkese sergiliyor. Yüksek sınıfa mensup, zengin bir adam… O kadar yakışıklı ki ressam Basil Hallward genç adamın güzelliğinden oldukça fazla etkileniyor. Yeni bir sanat denemesinin peşinde koşmakta olan bu genç adam, genç adamın portresini yapmak ister. Yaptığı portre, gerçek güzelliği yansıtabilecek detaylara sahiptir. Her şeyden önce merkezde, genç adam yer alır. Genç adam, güzelliğin vücut bulmuş halidir. Fakat bir süre sonra bu genç adam, güzelliğinin ve gençliğinin bir gün bitecek olduğunu fark eder. Bundan o kadar etkilenir ki bir süre sonra, portredeki adamın yaşlanmasını diler. Ve genç adamın bu dileği gerçekleşerek portredeki adam, genç adamın işlediği günahların bedelini öder gibi yaşlanmaya başlar.
Ne diyor roman karakteri: “Kendimden sıkıldım bu gece. Başka biri olmak istiyorum.”
Başka birine dönüşecek eylemler yaptıkça kendinden daha da uzaklaşıyor. Uzaklaşmak, kendinden çok uzaklara gitmek bir kaçıştır. Bu uzaklaşma, genç adam için de bir kaçış olmaya başlamıştır.
Bugünkü Çürümenin Dünkü Hikayesi
Bir düşünün… Ormanlarınız azalıyor yavaş yavaş, gökdelenler dikiliyor her yere. Gökdelenler arasında kalan son bahçeli ev de kayıp gidecektir bilinmez bir karanlığa. İnsanlar sefalet içindeyken tek kişilik uçaklarında seyahat eden, hayatı açgözlülükle yaşayan zenginlerin olduğu bir dünya düşünün. Roman, aslında gelecekte bir tarihi anlatıyor. Yıl 2073… Türkiye’nin en ünlü avukatlarından biri olan Can Tezcan, İstanbul’u New York’a dönüştürmek isteyen müşterisinin yasal sorunlarını çözmekle uğraşıyor. Temel Diker, yani Can Tezcan’ın müşterisi İstanbul’u New York’a dönüştürmek isterken kadim şehir, yozlaşmanın tam da merkezinde yer alıyor. Günümüzü anlattığımı mı düşündünüz? Yok, yok, hayır. Yıl 2073…
Ne diyor roman karakteri: “Artık geleceğin de geleceği yok.” İnsanlarıyla, evleriyle çürümüş bir dünyanın küçük bir örneği olmuş bir şehrin içinde kalmak, güzel günlerin umutsuz bir düş olduğu gerçeğinin farkına varmak anlamına geliyor. Karakterler gerçeğin yansımasıdır ya, işte bu romanda da ana karakter tam olarak var olan gerçekliği en iyi şekilde yansıtıyor.
“İşin içine pazarlık girince adalet aradan çekiliyordu sanki.” Sahi; ormanların bir bir yok edilmesi, hayvanların yerlerinden edilmesi, umutsuz bir geleceğin inşa sürecinin başlatılmasının nedeni bu muydu?
Her Yerde Her Zaman Bulunan O Gizemli Kişi
Efendim, hırsızlık bir insana bu kadar mı yakışır? Sherlock Holmes ile kıyasıya yarışabilecek bir karakterin merkezde yer aldığı roman, karakterin gerçekleştirmiş olduğu hırsızlıklardan örülü. Ama bu hırsız diğerlerine benzemiyor. İsmi ve yüzü dahil her şeyini değiştirebiliyor. Bu nedenle onu tanımak o kadar da kolay değil.
Bir romandaki karakterler arasındaki en özel kişi, A… Söylemeyecektik değil mi? “’Neden belli bir tipe bürüneyim ki?’ diye ekledi. ‘Her zaman aynı kişi olmanın yaratacağı tehlikeden niye kaçınmayayım ki?’”
Kendi Gerçekliğini Bulmaya Çalışanların Romanı
İnsan su gibi, her şekle bürünebilir. Ama bu, insanı karakterinden uzaklaştırmamalı, bilakis onu duygu ve düşüncelerine yaklaştırmalıdır. Biz neyi arıyoruz sahi? Kitabın ana karakteri şöyle der: “Kişi gerçekliğini kendi arayıp bulmalıdır. Hiçbir usta bunu ona veremez.”
Karakterler arasında gezinmek, bir gerçeklikten diğerine koşmak gibidir. Okuduğunuz romanın karakterlerine iyi bakın. Belki kendinizden ve hayattan bir şeyler bulacaksınızdır. Çünkü bir karakter, gelişigüzel bir kişi değildir. Romandaki gerçekliğin en estetik yansımasıdır.
Bulabildiniz mi yazıdaki romanların isimlerini?